Sonntag, 18. Mai 2014

Platon, Hegel ve din

Platon görünür şeylerin arkasında değişmeyen idea'ların olduğunu, in benzetmesinde insanların güneşi arkasına aldığını, onların sadece inin duvarına yansıyan gölgesini görebileceğini savunmuştu. Güneşi görmek imkansızdı. O halde insanın gölge görmekten başka çaresi yoktu. Güzelliğin, iyiliğin, kötülüğün, vs. gibi değerlerin ebedi değer ve bunun değişmeyen özelliği olduğunu savunmuştu. Onun için amaç bu değerleri bulmak olacaktı. Hegel'in görüşü de ana hattı ile Platoncu sayılabilir. O da Platon gibi evrenin ebedi değerlere doğru ilerlediğini savunmuştu. Onun için her gelişme mükemmelleşmenin bir göstergesi idi. Hegel'in görüşü de Platon'un görüşü gibi statik bir görüşe sahipti.

Özüne bakıldığında mekemmeliyetci bir yaklaşımı dinde de görmek mümkündür. Din de yukardaki sözü geçen iki düşünür gibi ebedi değerlerin var olduğunu savunmaktadir. Yukardaki düşünürler ya o değerlerin görülemiyeceğini, ya da ona yaklaşılabileceğini savunurken, din bu değerlerin kutsal kitapta yazdığını, insanın sadece o yoldan gitmesi gerektiğini öne sürmektedir. Hepsinin ortak yani mükemmel bir yapının olduğunu, insanın görevi ya bu uyruklara uyması gerektiğini ya da mükemmel uydukları keşfetmesi gerektiği kanısıdır.

Mükemmelliyetci bir görüşe sahip olmanın insana çok yönlü zarar verebileceğini vurgulamakta fayda vardır. Mükemmel olgunun peşinde koşan biri ya sağladığı küçük gelişmelerden hoşnut kalmayacaktır, ömrü boyu gerçeği örten perdenin arkasında gerçek gerçeği arayacaktır, yani o bulunması imkansız bir şeyin peşinde koştuğu için ömrü boyu mutsuz kalacaktır. Diğer tarafta da gerçeği bulduğunu zanneden insanlar vardır, bunu tüm insanlara yaymayı kendine misyon edinmiştir. Kendi gibi düşünmeyenleri kendi gibi düşünmeye zorlayacaktır. Ilki kendine zulm ederken diğeri ise başkasına zulm edecektir. Mükemmeliyetci yaklaşım kendi yanında başka bir görüşe izin veremez. Bu nedenle de demokratik bir yapı ile de bağdaşmaz. Karakteri gereği demokratik yapı herşeyin iletişim ile çözülebileceğini, ortak çözüm bulmada uzlaşmanın büyük rol oynadığını savunur.

Mükemmelitci yaklaşım kendi yanında başka bir doğru olabileceğine tahammül edemez. Gerçeği kavradığını zannettiği için de ikna edilemez. Gerçek diye kabul ettiği görüşü çürütülmüş olsa bile onu sonuna kadar savunacaktır, çünkü o kendini o görüş ile o kadar özdeştirmiştir ki görüşü hasar gördüğü zaman kendi kişiliği hasar görecektir. Onun için görüşü ile batmak en iyisidir. Bu nedenle mükemmeliyetci bir yaklaşım gitgide demokrasiden uzaklaşır ve despotik bir hal alır. Iletişim kurma, uzlaşma ve ortak çözüm bulma o görüşe çok uzaktır.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen