Mittwoch, 29. April 2015
Zusatzprognose zum 30.04.2015
Dax Prognose ab dem 30.04.2015
Dienstag, 28. April 2015
Daax Prognose ab dem 28.04.2015
Montag, 27. April 2015
Dax Prognose ab dem 27.04.2015
Wir haben zwar kurzfristig (für 100-150 Punkte) den Schwankungsbreich verlassen, jedoch wartet auf uns die letzte übriggebliebene Welle von 4H. Mit Ausbildung dieser Welle würden wir Doppelmöbse im 4H bekommen.Die Auswirkungen sind recht extrem, in welcher Richtung diese auch ausfallen sollte. Zunächst erstmal sollten die Kurse wieder Richtung 11700-11800 zurückgehen. Dann gibt es zwei Möglichkeiten. Die eine ist, der Dax setzt seine Abwärtsbewegung fort, was ein Ziel von 10800 mit sich bringen würde. Oder er scwenkt sich wieder nach oben, um einen riesen Mobs zu generieren. Was er genau vorhat, läßt sich im Moment nicht absehen....
Ich wünsche gute und erfolgreiche Trades...
Donnerstag, 23. April 2015
Dax Prognose ab dem 23.04.2015
Mittwoch, 22. April 2015
Ein spannendes Spiel, Prognose ab 22.04.2015
Dienstag, 21. April 2015
Söylediğin şeye dikkat et
Küçük yaşlarda inancın çok güçlü olduğu kanısındayım. Çocukların o yaşta kendilerine söylenen şeylerin gerçekten doğru mu, yoksa yanlış mı olduğunu ayırt etme imkanı yoktur. Bunu beyin bilimcileri de destekliyor, çünkü beyindeki önlobların en son gelişen bölge olduğunu destekleyici bilgiyi öne sürüyorlar. Bunun yanında önlobların planlamada, rasyonel karar vermede, seçim yapmakta ve buna benzer işlemleri yaptığını söylüyorlar. O halde önlobların çocuklarda az gelişmiş olması onların o yaşta inancının daha kuvvetli olduğunu gösterir. O halde çocuklar küçük yaşta kendilerine söylenen şeye inanacaklardır. Önlobların gelişmesi 16-18 yaşına kadar sürdüğü için olmalı ki reşit insan bu yaştan sonra kabul edilir. Zaten bu yaştan sonra gerçekten anlamda tartma, zihinde evirip çevirme gerçekleşir. Gerçek anlamda "anlamak" bu yaştan sonra kendini gösterir.
Bu yaşlara kadar olan zamanda verilen eğitimin de önemini vurgulamak gerekir. Bu yaşa kadar alınan eğitim genelde herhangi bir dirençle karşılaşmaz, çünkü başka "dogru" bilinmediği için o yaşa kadar doğru diye öğretilen şeyler doğru olarak kabul edilir. Hatta doğruları zannetmeye gerek yok, davranışlar da aşağı yukarı çocuklar tarafından kopyalanır. Bu nedenle o yaşa kadar verilen eğitim çok önemlidir, o eğitim "yanlış" ise, hem değiştirmesi güç olacaktır, hem de yeni öğrenilecek olgulara direnç gösterecektir. O yaşta öğrenilen ve doğru kabul edilen olgular erişkin yaşta direnç olarak karşımıza çıkacaktır. Bu nedenle o yaşa kadar verilen eğitim çok önemlidir.
Yanlış eğitim verildiğinde insan tüm ömrünü o direnci yıkmak için çabalamak zorunda kalacaktır, çünkü evdeki hesap çarşıya uymaz. Dışarda başka bir hava esiyorsa ve öğretilen mekanizma iyi çözüm üretmiyor ise, ya dış dünya suçlanarak direnci koruma yoluna gidilecektir, ya da direnci büyük enerji sarf ederek kırmak zorunda kalacaktır. İkinci seçimi benimseyen biri için çocuk yaşta edinemediği deneyimleri zorla ilerlemiş yaşta edinmeye çalışacaktır, bu da zaman kaybından başka birşey değildir. O yeni birşey üretemeyecektir, o sadece ona çok önceden verilmesi gereken eğitimi sonradan edinmek için uğraşacaktır.
O halde her anne baba kendi davranışından ve söyleyeceği sözden sorumludur. Kendisi örnek teşkil edileceği için o büyük sorumluluk taşır. Bunun bilincinde olanlar gelecek nesili tam donanımlı yetiştirmiş olur. Onları enerjisini boşa harcamak yerine daha yararlı ve üretken olma şansına sahip şahıslar olarak yetiştirilir. Tüm enerjiyi direnci kırmak için harcamak bilinçsiz bir yaşamın sonucudur. Bilinçlenip kendisinden sonra gelen nesli de bilinçlendirmek en doğal görevimiz olmalıdır.
Doğru yol nedir? Yanlış yol nedir? Doğru yol çocuğun kendi özü ile alakalıdır. Doğru yol, tek bir yolun olmadığını göstermektir ve dolayısı ile o yolun seçim ile bulunacağını göstermektir. Her seçim sorumluluk getirir ki bu nedenle özgürlüğün önemi vardır. Hiç bir yolun kopyalanamayacağı, her kişinin sadece ona atfedilmiş tek yolun olduğunu göstermektir. Bu nedenle esnek, herşeye açık ve aktif halde keşfetme zihninin öldürülmemiş olmanın ne kadar önemli olduğunu öğretmek gerekir. Ne kadar anne baba deneyimli olsa da, çocuğuna da deneyim yapma şansını sağlamak ve hatta deneyimlemeyi özendirmek zorundadır. Kesin hiç birşeyin olmadığı bir dünyada herşeyin belirlenmiş olduğunu söylemek gerçekten kendi kendini kandırmaktan başka birşey değildir. Hiç birşeyin belirli olmaması esnekliği de beraberinde getirir. Tek öğrenilen yöntem ile her sorunun çözülemeyeceği, her sorunun kendine özgü çözümü olduğunu göstermek gerekir. Bu nedenle katı kural vermenin anlamsız, daha çok analiz etme yöntemi öğretmenin anlamlı olduğunu bir daha ifade etmek gerekir.
Samstag, 18. April 2015
Spannende Entwicklung beim Dax ab dem 20.04.2015
Freitag, 17. April 2015
Dax Zusatzprognose ab dem 17.04.2015
Donnerstag, 16. April 2015
Dax Prognose ab dem 17.04.2015
Dax Prognose ab dem 16.04.2015
Montag, 13. April 2015
Umut 2
Umut, enerjisi bitmiş insanlarda enerji kaynağı da teşkil edebiliyor. Şimdiye kadar başarı elde edememiş biri için mesela tüm umudunu çocuğuna yükleyip onu at yarıştırır gibi kaşturması mümkün. Çocuk tek gurur kaynağı olacağı için sanki o ebeveynin amacını uygulamak için dünyaya getirilmiş izlenimi doğabilir.
Sadece çocuk üzerine umut kurulmaz, cennet vaat etmekte umut ile alakalıdır. Ne kadar şu anki hayat yaşanır bir hayat değil ise, veya insanlara ne kadar çaresiz olduklarını gösterip gelecekte çektikleri acıları telafi edecekleri bir hayat vaat edilir ise, yaşadıkları bu hayata daha kolay tahammül edeceklerdir, onlar daha kolay hayatlarına anlam vereceklerdir. Ancak anlamsız kılınan hayat çekilmez olur. Umut onlara anlam bulmalarını sağlar, onlara yerlerinin nerede olduğunu gösterir.
Vaat edilen umudun gerçek olup olmadığı pek de önemli değildir. Zaten umut bir nevi ütopya sunar. Ne kadar yaşanan hayat ile o ütopyanın arasında fark olursa ütopyanın çekiciliği de o kadar artar. Ütopya Ütopya olmaktan çıkar, ona dahil olunduğu için gurur kaynağı bile olur. İşte gurur duymak herşeyi unutturacak, hayatına anlam verecektir.
Umut vermek
Gelir düzeyi düşük milleti kendi tarafına çekmek için çok basit bir yöntem vardır. İlk önce ona kendi durumundan sorumlu olmadığını, kendisinin şartlara kurban gittiğini anlatmalısın. O zaman onun üstünden büyük bir yük kalkacaktır. Bütün suçu düşmana yükledikten sonra dışa duyulan öfke kendini hedef almaktan alıkoyacak ve dolayısı ile onu rahatlatacaktır. Onun artık kendini değiştirmesine neden yoktur, o geçmişte boşa harcadığı zamanı unutmuştur, çünkü gerçek suçlunun bulunduğunu zanneder.
Kendisinin yanlız olmadığını, aynı durumda olanlarla da güçlü olduğunu gösterdikten sonra, aynı kaderi paylaştığı insanlarla suçluları yok etmekle herşeyin düzeleceği umudu verildiği andan itibaren o umut adına herşeyi yapacaktır. Belki de kendini iyi hissetmek için başkasının canına bile kıyacaktır.
Burada eskiden beri süre gelen bir sorun ile karşı karşıyayız. Genler mi insanı etkiler (buna halk dilinde kader de diyoruz), yoksa çevre mi? Yukarda gösterilen örnekteki etken sorumluluğu çevreye yüklüyor. Yapılan son araştırmalarda çevre ile genlerin arasında o kadar da keskin ayrım yapılamayacağını gösteriyor. Çevre ile genler arasında iletişim sonucunda insan karakter dediği şeyi elde ediyor. Genleri kilit olarak düşünürsek ve çevreyi de anahtar, o zaman ikisinin iletişimi ile genleri "açıp kapatmak" mümkün olacaktır. Çevre tarafından "okunamayan" genler aktif olmayacaktır ve böylelikle etkisini gösteremeyecektir.
Yukardaki örneğe gelecek olursak, genlerin aktif olması için kişinin de aktif olması şarttır. Eğer kendinde bir kusur tespit ediyor ise, bu kusur o kişinin o zamana kadar aktif duruma getirdiği genler sayesinde olmuştur veya aktif duruma getirmediği genler sayesinde olmuştur. Mesela şimdiye kadar kitap okumamış birinin genlerini aktif ettirmek için düşman öldürmesinde fayda yoktur, o sadece kıçının üstüne oturup kitap okumaktan başka çaresi yoktur. Aktif halde deneyim yapmamış birinin suçluyu dışarda araması pek anlamlı değildir, ona umut bağlaması hiç akıllıca da değildir. Bu nedenle eğer yenecek düşman var ise, o da içindeki rahatlığı seven düşmandır. Onu yenip çevre ile temasa girdikten sonra genlerini "okutturması" gerekiyor. Okunmayan genler köreliyor.
Samstag, 11. April 2015
Hoşgörü üzerine
Hoşgörü karşındaki insanı olduğu gibi kabul etmektir. Bunun ötesinde hoş gören ile hoş görülen aynı seviyede hiç değildir. Hoş gören kendini sürekli bir kademe daha üstün görür, görmesi de gerekir, çünkü o karşısındakini düşük seviyede görür ve bir gün onun da kendi seviyesine ulaşabileceğini umduğu için rahat bırakır. O zannediyordur ki şu anki uğraşının hiç bir fayda getirmeyeceği ve zamanın herşeyi halledeceği kanısındadır. O rahattır, çünkü hiç bir bağımlılığı yoktur. Olunmasını bile istemez, çünkü o kendini ve karşısındakinin seviyesini biliyordur.
Aynı seviyede veya daha alt seviyede olanların durumu biraz daha değişiktir. Onlar onanmak isterler. Eğer onanmadıkları takdirde, yani konuştuğu partneri ile aynı seviyede olması durumunda, takdir almadığını düşündüğümüzde, o takdir almak için herşeyi deneyecektir, hatta kavga bile çıkartacaktır, yeterki beklediği takdir gelsin.
Bazı kesimlerde takdir alma isteği hat safayı aşıyor, kendi yaşam şekli dolayısı ile hor görüldüğünü ima ederek kendisi çok rahatça hor görebiliyor, gerekçesi ise çok basit. O hor görmekle kendi inancını yaşıyor, diyor. Başkasından hoşgörü beklerken kendisi içki içeni lanetliyor, onunla aynı yerde bulunmak istemiyor, inanmayana kafir, gavur, kızılbaş diyebiliyor, ama kendisine leke dokundurmuyor. Kadınların başörtü takmasının özgürlük olduğunu ima ediyor, özgürce bacağını açan kadına "fahişe" diyor.
İşte bir hoşgörü bekleyen var, bir de hoş gören var. İki taraf kanımca asla aynı seviyede olamaz. İki taraf da aynı seviyede olmuş olsaydı hoşgörüye gerek kalmazdı, çünkü onanmak isteyenin seviyesi sürekli düşüktür.
Hedef, bilim, etik ve politika üzerine
İlk bakışta bu dört şey birbirine alakasız ve tesadüfen dizilmiş kelime yığını gibi gelebilir. Doğrudur da. Ama çoğu zamanki olduğu gibi ilk akla gelen şey doğru olmayabilir. Bu nedenle bu dört kelimenin birbiri ile olan yakınlığını aktarmak istiyorum. O kelimeler birbiri ile o kadar bağlantılı ki ve hatta hergün otomatikman yaptığımızı da görünce çok şaşıracaksınız.
Hedef gelecek ile ilgilidir. Hedef ne yapmalıyım? sorusuna yanıt verir. O geleceğe atıfta bulunur, yanlız bu atıfın gerçekleşebilir olması garantili değildir. Hedef sadece gidilecek yolu veya istikameti belirler. Henüz hiç birşey denenmemiştir.
İşte bu konumda bilim araya girer. O şimdiye kadar denenmiş olan şeylerle gelecekte düşünülen hedefin olumlu sonuç verip veremeyeceğini söyler. Yani o "ne yapabilirim?" sorusunu yanıtlar. Mesela iki uçurum arasına siz bir köprü kurmak istiyorsunuz. Neyi ve hangi malzemeleri kullanmanız gerektiğini bilim söyler. Her ne kadar harç karan bir işçi bilimsel yöntem kullandığının farkında olmasa bile o betonu karmak için kullandığı kum, çimento, şu ve diğer katkı maddeleri bilimsel yöntemlerle tespit edilmiş ve köprünün üstünden geçen ağırlığı taşır derecede tasarlanmıştır. Eğer hesaplar sonucunda var olan malzeme ile köprü üzerinden geçmesi beklenen yükün taşınamıyor olması yapilabilirlik konusunda son noktayı vuracaktır.
Şimdi hedefi belirledik, yapılabilir olduğunu da hesapladık, başka bir sorun daha ortaya çıkıyor. Etik bu konuda şöyle bir yaklaşımda bulunuyor? Yapmak istediğim herşeyi yapmak zorunda mıyım? Yani ne pahasına olursa olsun, uçurumun bir köprü ile birleştirmesi mümkün olsun, etiksel yaklaşımda sorulması gereken soru köprünün doğayı ve içinde yaşayan canlıların da yok edilmesinin göze alınıp alınmaması hakkına sahip olup olmadığıma yanıt getirmesidir. Doğayı katletmek sadece oradaki yaşayan canlıları ilgilendirmiyor, aynı zamanda kendi yaşam alanını kısıtladığı gibi gelecek nesilin hayatını da hipoteklemiş oluyor. Bu sorumluluğun farkında olup, yapılabilir olanı "yapmalı mıyım?" sorusu yanıtlanması gerekiyor.
Yukardaki sorunlar hallolduğu zamandan tibaren iş icraata geçmiştir ve o köprünün "nasıl yapılacağı" konusunda organizasyon gerçekleşmesi gerekir. Maddi sorunların giderilmesi, yapacak firmaların bulunması, çevreye dikkat edilmesi gibi sorunların organize edilmiş olması ile politika ilgilenir. Politika eylemin gerçekleşmesi ile ilgilenir.
Freitag, 10. April 2015
Dax Prognose ab dem 13.10.2015
Donnerstag, 9. April 2015
Dax Prognose ab dem 10.04.2015
Dienstag, 7. April 2015
Marshmallow test
Marshmallow testini hiç duydunuz mu? Bilmeyenler için biraz açıklama gerekli olacak. 1960'lı yıllarda Walter Mischel tarafından geliştirilmiş, Amerika'da okul öncesi çocukların sabrını, kendini birşeye odaklama yetisini, öfke kontrolünü, mükafatı erteleme yetisi gibi özellikleri ölçmek için geliştirilmiş bir test sistemidir.
Her ne kadar test esnasında ödül olarak çocuklara başka şekerler verilmiş olsa bile, bir gazetede Marshmallow testi diye yayınlandıktan sonra ismi değiştirilmeden bir daha öyle kalmış. Testin özelliği, bu testlerde başarılı olan çocuklar hakkında çok çarpıcı ve isabetli varsayımda bulunma yetisi imiş. Hemen sonuçu açıklayacak olursak, 30-40 yıl gözlemlenen çocukların sosyalleşme durumu, meslekte başarı oranı incelenmiş ve o testi başaranların oranı başaramayanların oranından çok daha yüksek olduğu gözlenmiştir.
Dört beş yaşındaki bir çocuk tüm dikkati dağıtıcı unsurlardan men edilmiş bir odada deneyi yapmakla görevli personel ile güven duyuncaya kadar oynar. Çocuk personele ısındıktan sonra önüne seçmeli bir ve iki şeker ve yanına da bir zil konur. Çocuğa anlayacağı şekilde şekeri hemen almak istediği zaman zili çalması gerektiği söylenir, o zaman sadece bir şekeri hemen alıp yiyebilir. Ama 20 dakika beklediği zaman personel kendi gelip iki şekeri mükafat olarak çocuğa vereceğini söyler. Çocuk, anladığından emin olduktan sonra personel odayı terk eder.
Gizli camın arkasından çocuğun hareketleri izlenir. Zevki erteleyemeyenler zili hemen çalar ve görevli odaya gelir, görevli söz verdiği gibi tek şekeri çocuğa verir ve çocuk hemen zevkini tadar. Diğer taraftan 20 dakika bekledikten sonra görevli kendi gelir ve çocuğa çift şekeri verir. 20 dakika bekleyen çocukların beklerken hangi strateji kullandıkları gözlenmiştir. Bazı çocuklar şekerleri kendinden uzaklaştırır, bazıları ise uzaklaştırmayı zihnen de başardıkları gözlenmiştir, mesela şarkı söyleyerek veya 20 dakika sonra alacağı iki şekeri canlandırarak.
Kendini kontrol etme veya hazzı erteleme gibi sonuçlar sadece gerçekleşme ihtimali yüksek durumlarda kendini gösteriyor. İnandırıcı olmayan birini her ihtimale karşı beklemek pek akıllı olmayacaktır. Bu nedenle çift şekeri beklemek yerine fırsattan istifade edip tek şeker ile yetinmek daha akıllıca olacaktır. Söze güven olmadığı için belki de küçük dükkanlarda ne satabilirseler satmaya çalışıyorlar, çünkü biliyorlar ki müşteri dükkandan dışarı çıktığında bir daha geri gelmeyecektir.
Hazzı erteleme dindar kesimde de olması gereken özelliklerden biridir. Hayattaki hazzı öbür dünyadaki bekleyen mükafat uğruna erteleme yoluna gidip sofu bir hayat seçmeyi yeğleyenler yukardaki testi başarı ile bitirmeleri gerekir diye düşünüyorum. Belki de yanılıyor olabilirim de, bunun araştırılması gerekir. Dindar olan için bu dünyada haz almayı ertelemek iyi bir hayat sürdürmek anlamına geldiği için onun hazzı ertelemekten başka amacı yoktur. Diğer insanlar için hazzı ertelemek yine bu dünyada başka amaç elde etmek içindir. Bu nedenle dindar olan hazzı ertelemekle yetinir, diğeri başka yetenekler elde etmek için bir süreliğine hazdan vazgeçer.
Hazzı ertelemek kısmen olur. Belli bir konuda hazzı erteleyebilen biri başka konuda hazza yenik düşebilir. Çoğu konuda sorumluluk alabilen bir ülke başkanı yanında çalışan stajyerin cazibesine yenik düşüp onunla ilişkiye girebilir. Bu nedenle bir konuda kendine hakim olan her konuda hakim olacak diye birşey değil. Bu durumdan duruma değişebilir.
Hazzı tam anlamda erteleyerek yaşayıp tüm gündelik zevklerden de uzak durmak hayatı kısırlaştırır. Bu nedenle ateşli bir hayat ile soğuk, aklın üstün geldiği hayat arasında bir denge kurmak gerekir. İşte bu denge herkesin kendi başına erişebileceği bir durumdur. Bazı kişiler hazzı diğerlerinden daha kolay ertelemesine rağmen, yine de ertelemenin öğrenilebilir olduğunu kabul etmek, kendi kaderinin kendi elinde olduğunu kabul etmek anlamına gelir.