Samstag, 11. April 2015

Hoşgörü üzerine

Hoşgörü karşındaki insanı olduğu gibi kabul etmektir. Bunun ötesinde hoş gören ile hoş görülen aynı seviyede hiç  değildir. Hoş gören kendini sürekli bir kademe daha üstün görür, görmesi de gerekir, çünkü o karşısındakini düşük seviyede görür ve bir gün onun da kendi seviyesine ulaşabileceğini umduğu için rahat bırakır. O zannediyordur ki şu anki uğraşının hiç bir fayda getirmeyeceği ve zamanın herşeyi halledeceği kanısındadır. O rahattır, çünkü hiç bir bağımlılığı yoktur. Olunmasını bile istemez, çünkü o kendini ve karşısındakinin seviyesini biliyordur.

Aynı seviyede veya daha alt seviyede olanların durumu biraz daha değişiktir. Onlar onanmak isterler. Eğer onanmadıkları takdirde, yani konuştuğu partneri ile aynı seviyede olması durumunda, takdir almadığını düşündüğümüzde, o takdir almak için herşeyi deneyecektir, hatta kavga bile çıkartacaktır, yeterki beklediği takdir gelsin.

Bazı kesimlerde takdir alma isteği hat safayı aşıyor, kendi yaşam şekli dolayısı ile hor görüldüğünü ima ederek kendisi çok rahatça hor görebiliyor, gerekçesi ise çok basit. O hor görmekle kendi inancını yaşıyor, diyor. Başkasından hoşgörü beklerken kendisi içki içeni lanetliyor, onunla aynı yerde bulunmak istemiyor, inanmayana kafir, gavur, kızılbaş diyebiliyor, ama kendisine leke dokundurmuyor. Kadınların başörtü takmasının özgürlük olduğunu ima ediyor, özgürce bacağını açan kadına "fahişe" diyor.

İşte bir hoşgörü bekleyen var, bir de hoş gören var. İki taraf kanımca asla aynı seviyede olamaz. İki taraf da aynı seviyede olmuş olsaydı hoşgörüye gerek kalmazdı, çünkü onanmak isteyenin seviyesi sürekli düşüktür.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen