Freitag, 5. Februar 2016

Mesafe koymak üzerine

Benim bildiğim iki türlü bilgi edinme yöntemi vardır. Birincisi, insan tanımak istediği şeye müdahil olur, o şeyle bütünleşir ki aynı duyguları hissedebilsin. Mesela bir kitap okunduğunda veya bir film izlendiğinde roman veya film kahramanının yerine kendini koyarak aynı duyguları yaşamak ister. Bu daha çok katılımcı bilgi toplama yöntemidir. Başka bir deyişle, bu "başkasının dünyasına girmektir". O dünya deneyimleyerek keşfedilir. 

İkinci bilgi edinme şekli ise mesafe koyarak gerçekleşir. Uzaktan gözlemleyerek yapılan şeye anlam vermeye çalışılır. Buradaki amaç, kendi his ve duyguların araştırmayı engellememesi umulur, yani olayı uzaktan izlemek ile daha objektif bir yargıya varma umudu vardır.

Veri toplamak için iki yöntem de geçerlidir. Birinci yöntem mesafe koymadan yapılırsa insan topladığı veriler içersinde boğulur gider. Katılımcı, deneyimi değerlendirmek için olaydan kendini sıyırıp ona kuşbakışı bakması gerekir ki, onu olduğu yere yerleştirebilsin, aksi halde topladığı verileri tekrarlamaktan başka birşey yapmayacaktır. O verilerin ne ile ilişkili, ne ile bağlantılı ve ne işe yaramadığını göremeyecektir. Bu nedenle o, sadece duygusu ile hareket eden biri olur.

Diğer tarafta olaya çok mesafeli olan gözlemlediği olgular üzerine fikirler kurgular. Bu fikirler sadece kafasında mevcut olduğu için test edilmemiştir, bu nedenle kurgudan öteye geçememiştir. Elde ettiği kurguları gerçekten test etmiş olsaydı, edindiği bilgiler daha güvenilir olabilirdi. En azından büyük yanılgıya düşmezdi.

Bu nedenle deneyinlenmiş olaylar üzerine konuşurken onları tekrar etmenin bir anlamı yoktur. Katılımcı ne kadar kendi hissi ötesine gidip de ona daha geniş bir anlam verebiliyorsa, o deneyim o derece önemlidir. Birşeyi tekrarlarken onu daha geniş bir tabana oturtmak önemlidir. Yoksa insan sadece "geviş" getirmiş olur.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen