Sonntag, 8. März 2015

Yeni medya ve dikkat eksikliği üzerine

Hiç farkına varmadan televizyon ve cep telefonu hayatımızın vazgeçilmez parçası haline geldi. Onlara öyle alıştık ki, onlarsız duramaz hale geldik. Nerde olduğumuzu anında hem bildiriyor hem de arkadaşlarımızın nerde olduğunu anında öğreniyoruz. Yazdığımız mesajlara anında yanıt gelmediği zaman karşımızdakine kızıyor, onun bize kötü niyet beslediği kanısına varıyoruz. Anında karşı taraftan mesaj beklediğimiz gibi, karşı tarafta bizden anında cevap bekliyor. Bunun böyle olduğunu bildiğimiz için mesajları aksatmamaya, karşıdakini bekletmemeye özen gösteriyoruz, çünkü doğacak yanlış anlaşmalar bir daha onarılamayan felakete yol açabiliyor. Bu nedenle sürekli erişilebilir olunması bizi o alete bağımlı kılıyor.

Bu bağımlılık farkına varılmadan çok küçük yaşta çocuklara aşılanıyor. Çocuklara anında erişebilmek için alınan telefonlar, çocukları kendi arasında yeni iletişim kurma olanağı sağlamasına sağlıyor ama bu alışkanlık erişkin olunca da devam ediyor. Yukarda da kısaca belirtilen semptomlar çok küçük yaşta beliriyor. Çocuklar kendi duygularını dikkat almak yerine başkasının isteği doğrultusunda hareket etmeyi öğreniyor. O etkin bir yaşam sürdürmesini öğrenmiyor, o kendinden bekleneni yapmayı öğreniyor. Herhangi bir beklenti olmadığı zaman ise kendini boşlukta hissediyor ve o boş zamanı ile ne yapacağını bilmiyor. Sürekli beklenti halinde olan çocuk ne kendini birşeye odaklayabiliyor, ne de yerinde durabiliyor. Sürekli dikkat çekmek ve birilerinden alkış almak için hiperaktif, yani yerinde duramıyor.

Bu bağımlılık sadece erişilebilir olmakla sınırlı kalmıyor, insanlar medya ağından aldığı geri bildirim ile kendine değer biçmeye de başlıyor. Yazdığı şey ne kadar yankı uyandırıyor ise değerinin o kadar yüksek olduğu sanrısı hakim oluyor. Hiç bir yankı alamayan kendini değersiz de görebiliyor. Bu yüzden herkes alkış alma peşinde, herkes herhangi şekilde beğenilme derdinde koşuyor.

Beğeni toplama ugruna, televizyonlarda bir günlüğüne bile olsa şöhret uğruna yapılmayacak şey kalmıyor. İnsanlar kendini küçük düşürüyor, kendi duygusu zedelenme uğruna olsa bile bir günlüğüne şöhret kazanmak o yaşadığı şeyi telafi edeceğini zannediyor. İstediğini elde etmiş olsa bile ondan sonrası mutlu olmaya yetmiyor. Herşey bittikten sonra yine kendini bir boşluk içersinde, yine kendini yanlız hissediyor, çünkü hayatında hiç bir zaman kendi kendisi ile yanlız kalmayı öğrenemedi.

Yeni çağda sanki herşey dikkat çekmek için programlanmış gibi bir his doğuyor, herşeyin parçaya bölünmesi, hiçbir şeyin birbiri ile arasındaki bağlantının olmaması sadece dikkati oraya çekmekten başka bir işe yaramıyor. Televizyonda resimlerin hızlı değişmesi merakımızı uyandırmasına uyandırıyor ama bizi bizden uzaklaştırıyor da. Herşeyin hızlı olması bizi kendimizden koparıyor, kendimizin gerçek ihtiyacını bulmanızı ve anlamamızı engelliyor. Biz fast food gibi içimizi sürekli çöplük ile dolduruyoruz ve hızlı bir hayat yaşıyoruz ama hayatı anlamıyoruz.

Bununla kalmıyor, biz hayatı yaşamıyoruz bile, televizyonda izlediğimiz dizilerde bize nasıl yaşanması gerektiği öğretiliyor. Biz gerçek anlamda deneyim kazanmıyoruz, biz sadece hayalimizde bize kurgu halinde sunulan bir hayatı yaşıyoruz. Gerçek hayatta karşılaştığımız gibi öfke, sevinç, keşfetme, el becerisi, takım oyunu, ortaklaşa birşeyler planlama, karşınızdakini etkileme, empati kurma, acı paylaşma, sevinç paylaşma, karşıdakinin isteğini tahmin etme, kendi vücudunuzu dinleme, deneyimi hazmetmek için kendimize zaman ayırma, ... gibi şeyleri öğrenemiyoruz, çünkü bize anında geri bildirim veren yok, daha doğrusu bizi biz olarak gören yok. Belki de çocuklar görülmek için hiperaktif oluyorlar, sadece dikkati üzerlerine çekmek için yapıyorlar. 

Ne kadar her anda iletişim halinde olsak bile bu iletişim gerçek benliğimize dokunmuyor, biz yine yalnızlaşıyoruz. Eğer sanal alemde biri hoşumuza gitmiyor ise, onu hemen siliyor yenisi ile iletişime geçiyoruz. İşte bunların hepsi bizi bizden koparmayı başarıyor. Biz bize atfedilen bir hayatı yaşıyoruz, kendi seçtiğiniz hayatı değil. Kendi seçtiğimiz hayatı yaşamak için hayatı yavaşlatmak, dikkatimizi gerçek ihtiyacımız olan nesnelere vermemiz gerekiyor. Zihin dinginliği ve herşeyi daha bilinçli yapmak bizi hayattan tekrar tad almayı sağlamada yardımcı olacaktır. Olgular arasında bağı görebilmek için bilgi çöplüğünden arınmak ve kendimize zaman ayırmak gerekiyor. Günün belli saatlerini kendimize ayırıp tüm etkenlerden uzak durmak gerekiyor. Hem kendi vücudunuzu dinlemesini hem de bizi etkileyen fikirlerin kaynağına inmemiz gerekiyor. Biz kendi kendimizi keşfetmemiz için kendimize zaman ayırmamız ve kafamızda geçen binbir türlü düşüncelerin bizi tutsak düşürmemesi ve dikkatimizi dağıtmaması için çok çaba harcalamalıyız. Ancak ve ancak dikkatimizi dağıtan bu çöplüklerin farkına vardığımız zaman onlara karşı daha etken tedbir alabilir, daha sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürdürebiliriz.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen