Mittwoch, 6. Juli 2016

Dil ile düşünce arasındaki bağ

Dilin düşünceyi belirlediği konusunda yeterince yazı yazılmıştır, bunların tekrarlanmasının bir anlamı yok. Tabii ki söyleyeceklerim bu konuda yeni değildir, benden önce binlerce kişi tarafından söylenmiştir. O halde neden tekrar etme ihtiyacı duyuyorum? Belki de anlayıp anlamadığımı denemek ve duymayanlara duyurmak istediğim için. Konuya hakim kişiler için yeni olmasa da, hakim olmayanlar için yeni olacağı kanısındayım.

Dilin çok yönlü fonksiyonu vardır. Burada hepsini irdelemeyi başkasına bırakıyorum, bence düşünce ile alakalı olan kısmı dilin organize etme gücünde yatar. O objelerin arasındaki bağı, neyin neye ait olduğunu, kişinin o şeyleri başka türlü organize edebilme şansına sahip olduğunu gösterir. Kısacası, bir kişinin kullandığı dil onu ya edilgen yapar, ya da etken. Olayların kendi iradesi dışında geliştiği görüşe sahip olan "inşallah, maşallah, kader, yazgı, ..."gibi kelimeleri ağırlıklı kullanır. Bunun yanında sürekli "biz"den bahseder. Kendisini saklamayı amaçlıdır kullandığı dil.

Diğer taraftan etken kişilerin dili "ben" ağırlıklıdır. Yapabileceklerinden veya yapmayacaklarından bahsederler. Değişimin kendi elinde olduğunu zannederler. Bu türlü zıt görüşe sahip olanların anlaşması pek kolay olmaz. Onların hiç bir ortak yanı yoktur.

Dilin düşünceyi etkilemesinin yanında etken veya edilgen yaptığını da bilmek gerekir. Hangi tür insan yetiştirmek istediğinizi bu doğrultuda vermenin çok önemi vardır. Etken bireyler yetiştirmek istendiğinde "ben" ağırlıklı, edilgen birey yetiştirmek istendiğinde ise "biz" ağırlıklı dili seçmeyi özendirmek gerekir. Kendinden negatif bahseden biri istemeden kendine zincir vurmaktadır. Dilinin değişmedi ile bazı direnenlerin de kalkacağı, daha verilmeli bir hayat sürdürdüleceği kanısındayım.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen