Montag, 23. November 2015

Filozoflar ile tanrı düşüncesi üzerine

Çoğunluğun tanrıya inanışını filozoflar göz ardı edemezler. Çoğunluğu meşgul eden konuyu yok sayamaz. Bu nedenle Türkiye de yaşayan, halkı için felsefe yapmak isteyen filozoflar da bu konuyu incelemeleri kaçınılmazdır. Halk tarafından kabul görebilmek için tanrı düşüncesinin nasıl olduğunu, yeterliliğini ve yetersizliğini göstermelidir. Aksi halde filozof su üstündeki tirit gibi halkından alakasız bir hayat sürdürecektir. Amaç halk ile aynı hayatı yaşamak değildir, amaç daha iyi bir hayatın önünü açmaktır. Bu da halkın arasına girmekle ama yine de kendi hayatını sürdürmekle olur.
 
Filozof herşeyin çıplaklığını gösteren, sarılmak için tutulan dal olmasa bile güvensizlik içinde güvenli yaşamın mümkün olduğunu gösterendir. Yüzyıllarca sırtına yüklediği düşüncelerin artık yük olmaktan başka birşey olmadığını göstermek için kendisi de o düşüncelerle boğuşması gerekir. O düşünceye "gerici", "çağdaş olmayan" diye sırt çevirebilir. Ama bu tutum bilgelikten değil, kibirli olmaktan kaynaklanır. Bilgelik karşı çıktığı düşüncenin neye mal olduğunu gösterendir ve kendini onlardan arındırandır.  

Katı bir düşüncenin karşısına başka katı bir düşünce ile çıkılmayacağını bilmesi gerekir, aksi halde fikir değiştirmenin bir anlamı kalmazdı. Pekala katı bir düşüncenin yerine koyacak hiç birşeyi olmamasına rağmen o neyi önerebilir? Kim güvendiği yeri bırakır da bir hiçe "düşer".

İşte filozof insanın düşmeden yürüyemeyeceğini, her atılan adım düşmeden ibaret olduğunu göstermelidir. Yaşamanın da dünyaya fırlatılmışlık olduğunu, yani dünyaya düşmek olduğunu göstermelidir. Tabii ki düşmeyi hafifletmek için hikaye uydurulabilir, ama sonuç hic değişmez: dünyaya fırlatılmış olmak sancısız olmaz. İnsanı insan yapan şey de o acıya vereceği tepki ile belli olur. Kendini kurban zannederek kendi dünyasına çekilebilir, ama onu fırsat bulup da kendine pay da biçebilir.

Filozof iyi bir hayat vaat etmez, aslında o hiç bir hayat vaat etmez. Vaat edebileceği şey, ancak sorumluluğu üstlenen kişinin özgür olabileceğidir. Her kimse, kendini bu yolda ne kadar fedakar ederse, o kadar  kazanır. İtaat edilmesi gereken birşey olmadığı için, herşeyin serbest olmasına rağmen kendi çizgisini bulabilen kazanır. Ulaşılacak bir hedef olmadığı için kazanılan deneyimler de hiç bir zaman yeterli olmayacaktır. O deneyim başka bir deneyim yapmak için sadece bir basamaktır. Bu sebeble "aydın"  olunmaz, çünkü erişilmesi gereken böyle bir hedef yoktur. O her zaman kendine hem yeterlidir hem de yetersiz. İşte bu doyumsuzluğu onun bir adım ileri gitmesini sağlar.

Elde edebileceği tek şey deneyimdir. Onu ne öbür dünyada ne de bu dünyada bir ödül bekler. Alabileceği tek ödül kaygan bir zeminde güvenilir adım atmaktır. Süslü kelimeleri iyi tekrarlamak da ödül sayılmaz. Bazıları, felsefenin amacının kendini süslü kelimeler arkasına saklamak olduğunu zanneder. Ama değildir, kendinde hiç bir değişiklik yaratmayan bir etkenlik "işe"  yaramaz. Yaptığımız şey bizden bağımsız olamaz. Hayatımızı değiştirmeyen birşey gerekmez de.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen