Donnerstag, 4. Dezember 2014

Tatil köyüne hoşgeldiniz

Hiç birşeyi ciddiye almamak, herşey ile alay etmek, hatta çocuk oyuncağına benzetip o şeylerle oynamak dışardan bakıldığında tatil köyünü andırabilir. Gözlemci herşeyin çok kolay olduğunu, alay edenlerin üstün kişiler olduğunu zannedilir. Bir de isim sahibi ise bu insanlar, sergiledikleri tavrın arkasında bilgelik olması gerektiği düşünülür. Bu tavır kendine yaklaşılmaz yapar. Herşeyi bilen, herşeyin üstesinden gelen kişilerle nasıl baş edilir ki? Ancak gıpta duyulması gerekir, diye düşünür insan.

Belki de bu tatil köyü havası bilinçli şekilde yayılmak isteniyor. Belki de hiçbirşey bilmediğini gözlemek için böyle bir hava yaratılmak isteniyor. Olayı anlamak yerine yüzeysel anlamış gibi yapmak ve anlamayanlar ile dalga geçmek belki de kendi yetersizliğini gizlemek içindir. Olay basit olmasa bile basit bir olay ile karşılaşmış gibi yapmak karşı tarafta etki yapacak ve onu gereksiz sorulardan koruyacaktır ve dolayısı ile gizli bir anlaşma yapılmış olunur: yüzeysel olan oyununu devam ettirir, diğerleri ise bu oyuna göz yumar.

Yukarda açıklamak istediğim konu ile askeriyede konferans vermek için çağrılmış üniversite öğretim görevlisinden örnek vererek göstermek isteyeceğim. Türk dilinin ne güzel olduğunu ballandıra ballandıra anlattıktan sonra Türk dilinin dünyada en güzel dil olduğunu savunmuştu. Normal sokakta bir vatandaştan bunu duymak normal gelebilir, çünkü vakti olup da dil ile meşgul olamıyor olabilir, ama bir üniversite görevlisinden böyle yüzeysel bir cümlenin çıkması anlaşılır gibi değil. Hiç içeriksiz bir cümleyi kullandıktan sonra soru sorarak kendini tastik ettirmeye çalışmak üniversitede değil de tatil köyünde olduğunun çok güzel göstergesi değil mi?

Başka bir örnek ise bir başka yazıdan alıntı yaparak vermek istiyorum:" ‘İyinin ve Kötünün Ötesinde’ başlıklı yapıtında Nietzsche adaleti şöyle betimler; ‘’….doğa gibi bir varlığı düşünün, ölçüsüzce savuran, kayıtsız, amaçsız, acımasız ve adaletsiz, hem bereketli hem kısır bir güç olarak kayıtsızlığı düşünün… buna göre nasıl yaşayabilirdiniz? Yaşamak, kesinlikle doğadan başka bir şey olmayı istemek değil mi? Yaşamak, değerlendirmeyi, seçim yapmayı, haksız olmayı, sınırlı olmayı, farklı olmayı istemek değil mi?..’’ 

Bu cümle şöyle yorumlanmış:" Burada ilk tümcede doğa adaletsiz olarak betimleniyor. Son tümcede ise, adil olmama, doğaya karşıt olma olarak betimleniyor. Nietzsche’ye göre adalet, doğaya ait bir şey olmalı, insana ait değil… Bu ifadelere göre insan, yaşamakla, varoluşuyla adil değildir. İnsan yaşamı doğaya karşıttır. Doğaya karşıt olmadan yaşamak insan için olanaksızdır."

Şimdi yazar adalet üzerine bir tez hazırlamış, Nietzsche' in de kitabının birinde adalet sözcüğü geçtiği için Nietzsche' 'nin adaletten bahsettiğini zannediyor ama yanılıyor. Burada Nietzsche doğanın herşeye kayıtsız ve herşeye aynı mesafede kaldığını yazıyor. Yaşamın ise tam tersi seçim yapmak için taraf tutması gerektiğini yazıyor. Şimdi o alıntıda adalet geçiyor diye bu cümleyi alıp da kendi tezinde destek olarak kullanmak tatil köyü anlayışı değil de başka nedir?

Bir de memurlar da rastlanır bu tavır. Belli bir makama sahip kişi kendini tatil köyünde gibi hisseder. Her tarafta hizmetçisi olan, bir dediği iki edilmeyen biri olarak kendini görmesine görür ama buna tahammül edenlere, o oyunu oynayanlara ne demeli? Hoşgeldiniz tatil köyüne!

Not: Yukardaki yazı bu likten alınmıştır: http://dusundurensozler.blogspot.de/2014/12/adalet-suc-ve-ceza-uzerine-nietzsche-1.html?utm_source=feedburner&utm_medium=email&utm_campaign=Feed:+blogspot/iooN+(F%C4%B0LOZOFLAR+VE+D%C3%9C%C5%9E%C3%9CND%C3%9CREN+S%C3%96ZLER%C4%B0)&m=1

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen