Montag, 24. November 2014

Hakikat ve çerçeve

Kabul gören doğrular kültürel değerler haline gelir. Bu değerler o kültürün hakikatini teşkil eder, o kültürün belleğini belirler. Kültürel belleğe toplumun bilinç altı da denebilir. Bunlar sorgulamadan uygulanan toplumsal alışkanlıklardır, bu işlem birey de olduğu gibi toplumda da aynı görevi görür. İşte bu doğrular, toplumsal bilinçaltına yerleşmiş doğrular olup o kültürün hakikatini belirler. Herşey bu hakikat denen şeylerin üzerine inşaa edilir.

Sorgulanmayan doğrular hakikat olur, sorgulamaya başlandığı zaman, o zamana kadar hiç değişmeyecek diye zannettiğimiz doğrular, kaya gibi sağlam doğrular, aniden kaymaya, sığ olmaya başlarlar. Bu ilk defa atom teorisini ortaya attıktan sonra onun hiç parçalanamaz maddeden oluştuğu kanısına benzer ve sonraları daha detaylı inceleme imkanı geliştikçe atomun da parçalanabilir olduğunu bulmak gibi.

Sualsiz edindiğimiz hakikate çerçeve de diyebiliriz. Çerçeve olayları değerlendirmeye yarar, onsuz kör olurduk. Bu değerlendirme "hiç yoktan iyidir" bir değerlendirmedir. Yani yönlendirir ama yönlendirmesi o kadar da hassas değildir. O kabaca yönü tarif eder, asıl yönü bulmak yine her şahsın kendi çabasına kalmıştır.

Herkese uyarlanmış bir çerçeveyi öğrendikten sonra onu kendi ihtiyaçlarımıza göre yontmamız gerekiyor. Bize uymayan yerleri sürekli değiştirerek kendi hayatımıza daha uygun bir çerçeve haline getirmek zorundayız. Bu çerçeveyi acı çekerek inşaa ettiğimiz için o gerçek karakterimizi belirler.

Hakikat bu anlamda sözlü ifade edilecek birşey değildir, o içselleştirmiş deneyimden başka bişey değildir. Tabii ki çok değişik teoriler üretilebilir ve onların varlığını bir taşın varlığı gibi savunabilir insan. Ama bunlar gönül eğlendirmekten başka birşey değildir. Hakikat herşeyimiz ile bizi biz yapandır.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen