Samstag, 15. November 2014

Kurgu ile gerçek üzerine

Gerçeği anlatmak için çeşitli yolların denendiği bilinir. Mesela eski kral saraylarında kötü haberin şaklabanlar tarafindan iletildiği bilinir. Kötü haberi getiren kellesini de kaybedeceği için kötü haberi söylemek yerine susmak tercih edilirdi. Bu nedenle de her ne kadar kral çıplak olsa da, krala çıplak olduğu söylenmezdi, en iyisi susmaktı.

Cezalandırılmayı korkmayanlar sadece şaklabanlar idi. Onlar bir çocuk kadar masum görüldüğü için cezadan muhaftılar. İstediklerini şaka ile karışık söylerdiler.

Bundan hariç bazı tarikatların da doğruyu düpedüz söylemediği, söylemek istenilen mesajı bir hikaye içerisine büründürdüğü bilinir. Nasrettin Hoca hikâyesinin bile böyle bir öğreti olduğu söylenir. Masalların bile aynı görevi yaptığından kuşku duyulmamaktadır.

Drakula efsanesinin de böyle bir gerçeği söyleme şekli olduğunu düşünmekte pek hata yapılmış olunmaz. Osmanlı devletinin ne kadar iyi ve adil yönetildiği ders kitaplarında öğretilir. Bu anlatış şekli bize gösterilmek istenilen resim olamaz mı?

Bu resmin arkasında neyin yattığı belki de Drakula efsanesi ile anlatılmak isteniyor. Bu anlatım şekli Osmanlı imparatorluğunun eziyeti altında acı çekenlerin bakış açısı olamaz mı? Çocuğunu yeniçerilere kaptırmak istemeyen bir babanın dramını anlatan bir hikaye olamaz mı bu? Ailesini ve halkını kurtarmak için şeytan ile bile anlaşma yapılabileceğinin hikayesi. Ve koruma gücünün ne gibi kuvvet doğurabileceğinin öyküsü, karşısında bir imparatorluğun ordusu olsa bile.

Drakula hikayesi de gerçek durumu anlatmak için seçilen, cezadan korunmak için değişik bir yol olamaz mı? Gerçeğin bir hikaye arkasına konması şaklabanların yöntemine benziyor olamaz mı? Bunu incelemek bir tarih ustasının görevi olmalıdır. 

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen