Donnerstag, 26. Februar 2015

Emir ile anlatma arasındaki fark

Emir veren hiç bir zaman açıklamaz, o aldığı kararın nedeninin sorgulanmasını istemez, o sadece itaat edilmesini ister. Emir vermenin çekiciliği de itaat edenlerden kaynaklanır, bütün bir topluluğun emredenin isteği doğrultusunda hareket etmesinden kaynaklanır. Emir bir güç kaynağı olmanın yanında o bir anlaşmadır da, emir veren ile itaat eden arasında yapılmış bir anlaşma. Ne kadar emir veren kendini güçlü hissetmiş olsa bile o itaat edene bağlıdır, itaat edenin gereksinimlerini karşılamaya kendini adamıştır. Emir veren ne kadar o ihtiyaçları görebiliyor ve algılayabiliyor ise, emre o kadar itaat edilecektir.

İtaat edenlerin ne gibi gereksinimleri olabilir? İtaat edenlerin en önde gelen gereksinimleri hayati güvence olmalıdır, yani onlar kendi hayatını sürdürebilmeleri için fiziki ihtiyaçlarının giderilmesi, karın doyurma derdinden kurtulmaları gerekir. Karınları doyduğu müddetçe onlar sesini çıkarmayacaklardır.

Diğer önemli bir unsur ise kendilerine karmaşa gelen dünyanın betimlenmesidir. Anlamadıkları bir dünyanın anlayacakları dilde açıklanması durumunda, karşılığında itaat etme sözü verirler. Onlar için herhangi bir teori hiç bir teoriden daha iyidir, bu nedenle açıklama ne olursa olsun, yeterki anlayabilecekleri dilde olmasını isterler. Anlatılan şeylerin çelişkili olması pek de önemli değildir, eğer o kadar önemli olmuş olsaydı, kendisi anlamaya çalışırdı ve açıklamanın getirdiği sorumluluğu kendisi üstlenirdi. Oysa açıklamayı başkasından alan biri açıklamanın getirdiği sorumluluğu da başkasına yükleyecektir. Sorumluluk başkasına devredildiği zaman insan daha rahat yaşar.

Pekala emreden sorumluluk üstlenir mi? O da sorumluluk üstlenmeyecektir, çünkü açıklama tekeli kendinde olduğu için o da kendini suçlu duruma düşürecek herhangi bir söylemden kaçınacaktır. O da başka birilerinin suçlu olduğunu iddia edecek ve sultanatını devam ettirmek için yalan söyleyecektir. Anlaşma devam ettikçe birilerinin güvenceyi sağladığı ve açıklama getirdiği sürece, diğeri itaat edecektir. Burada doğruyu aramak diye birşey söz konusu olamaz, güvence sağlandığı sürece yalan söylemenin çok normal olduğu görülür. Karın doğru ile doyurulmuyor görüşü hakimdir. Bir de kendi hislerine hitap edecek açıklamalar gelirse, yani kendi ezikliğini unutturacak, onu büyük gösterecek söylemler gelirse, o kendinden her istenilen şeyi yapacaktır.

İtaat edenin karşıtı ise açıklama bekleyendir. Açıklama bekleyen kendi aklını başkasına devretmiş biri değildir, o sorumluluk almak isteyen biridir, bu nedenle de açıklamanın mantıklı olmasını arayacaktır, çünkü o hayatında doğabilecek herşeyin sorumluluğunu üstlenmek isteyecektir. O beklediği açıklamayı karar almak için kullanacaktır veya karar alanın yolunu anlamaya çalışacaktır. Bu nedenle emir almak yerine ikna edilmeyi ister. İkna etmek hissi anlamda değildir, o itaat eden gibi güvence de istemez, o kendi alacağı sorumluluğu başkasının da almasını ister. Yani her açıklama yapanın yaptığı açıklamanın arkasında olmasını ister. Bu nedenle açıklamaların doğru olmasına özen gösterir. Doğru olmasını ister, çünkü o bağımsız olmayı ister. Onun kendinden başkasını suçlayacak başka kişisi olmadığı için doğruyu doğru karar almak icin aramak zorundadır. O herhangi bir anlaşma yapmamıştır. Bu nedenle de doğruyu saklayarak hiç kimseye "borç" ödemez.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen