Freitag, 13. Februar 2015

Mutluluk üretmektir

Mutluluk üzerine o kadar yorum yapıldı ki, bunların hepsinin tekrarlanmasında bir anlam göremiyorum. "Anını yaşa" gibi komutlarla mutlu olunacağı zannediliyor, ama bence yanılıyor. İnsan kafasındaki onca birikimini nasıl bir kenara atsın ki? Bence bu ya olanaksız, ya da bizim gibi "normal" ölümlü insanlara göre olmayan bir durum. O halde normal insanlar için de birşeylerin olması gerekir. Onlar da bir aziz olmadan mutlu olabilmeliler. Eğer mutlu olmak bu denli zor ise, ona ulaşması daha da zor ise, sorunun başka türlü sorulması gerekir. Belki de mutluluk yaşadığımız hayatın yan ürünüdür. Hani yediğimiz şeyin çıktısına bakıp, "biz çıktılar için yemek yiyoruz" diyemeyeceğimiz gibi. O halde mutluluk da bu çıktılar gibi bir yan ürün olabilir. O halde gerçek yediğimiz besinin sorgulanması gerekir. Biz hangi besini, doyurucu ürünleri yiyoruz? sorusu tespit edilmelidir.

Görülüyor ki olaya sonuç odaklı bakıldığında dikkat başka şeylere çekiliyor ve asıl mesele gözden kaçıyor. Asıl mesele nedir? Asıl mesele üretken olmakta yatar. Gerçek anlamda birşeyler üretmek, tanrısal bir etkinliktir. Üretim ile zaman durdurulur, çünkü o olmadığımız zaman da var olacak. Kendi varlığımızın sınırlı olduğu bir dünyada geriye tek bırakacağımız şey, geride bizden kalan tek iz, ürettiğimiz iş olacaktır. O halde üretkenlik ile ölümsüzleşme isteği işbirliği yapıyor olmalı. Insan kendini yitirme korkusundan yola çıkarak kalıcı birşeyler yapıyor ve kalıcı birşeyler yapmak için de kendini unutmak zorunda kalıyor olmalı. Ebedi bir hayat sürdürmek için insan kendini unutması gerekiyor. Aslına bakılırsa çok çelişkili bir durum bu.

İnsan çelişkili durumlarla yaşamayı çok iyi başarmış. Çelişkiyi çelişki olarak görmemek için ilk yapılması gereken şey çelişkiyi çelişki yapan şey unutulur ve hiç birşey yokmuş gibi devam edilir. Sonuçta ölümsüzlük isteğini unutulmuş olsa bile aynı istikamete gidiyor, ölümsüzlüğe doğru ilerliyor olacak. Sanki bizi daima var etmek için birseyler bizi böyle davranmaya zorluyor. Kıyaslaması ne kadar doğrudur bilmiyorum ama genlerin de hayatta kalması için insanları taşıyıcı seçtiğini söylemek mümkün olur.

Ölümsüzlüğü kavuşmanın en iyi yöntemi birşeyler üretmektir. İyi birşeyler üretmek için de insan kendi kendini unutup tüm insanlığı ilgilendiren bir ürün ortaya sunması gerekir. Herkesin o üründe kendi kendini görmesini sağlayacak birşey olduğu zaman, korumaya değer bir ürün olacaktır o. İşte öyle bir anı yakaladın mı, insan kendinden mutlu olur, çünkü o arkasında iz bırakmıştır. O iz şimdiye kadar hiç gidilmemiş bir iz olmalıdır. İşte bu anlarda insan neden yaşadığını anlar.

Üretkenlik, çocuk doğurmaya denebilir, o çocuk ebeveynin şaheserleridir. Çocuk yapılmıyor ise herhangi bir kalıcı fikir de geride bırakmak kafidir. Genlerin çocuklar sayesinde ayakta kalması gibi Mem diye adlandırılan kalıcı fikirlerin ağızdan ağıza dolaşmasını başarmak da kafidir. Sonuçta enformasyon kendine bir taşıyıcı bularak hayatta kalmayı başarıyor. İşte böyle bir başarıya imza atabilmek insanı mutlu kılacaktır. Yapılan iş bu kadar büyük olmasa bile bu doğrultuda çalışmak insanı sıradan biri olmaktan çıkarır ve olumlu adımlar atıldığı zaman insan hoşnut olur. Kendi yapamıyor ise, çocuk yaparak kendi yapamadığı şeyi çocuğundan bekler. Ne kadar çocuğun kendine göre başka hedefi olsa da, ebeveynler mutlu olmak için belirledikleri hedefin yerine getirilmesini isteyerek çocuğun hayatını zehire dönüştürebilirler. Yapmak istenilen şeyi başkasından beklemek mutluluk getireceği yerine tam ters tepki yapar, beklentiye mağruz kalanın hayatı cehenneme dönüşür. Mutlu olan kişi aktif olandır, kendi işini kendi yapandır.

2 Kommentare:

  1. Selam Turan,
    Şeytan, ne yapsam? Şu insanları mutsuz etsem diye düşünürken aklına, mutluluğu saklamak gelmiş. Öyle bir yere saklamalıyım, insanlar arasa da bulamasınlar.
    Nereye saklamalı?
    Himalayaların tepesine mi? Okyanusların en derin çukuruna mı? Yerin dibine mi?
    İnsan denen yaratık her şeyi araştırıyor, her yere erişiyor. Bulamayacakları bir yer olmalı diye günlerce düşünür.
    Saklayacak bir yer bulamamanın sıkıntısı içersinde bunalmış, bir ses işitir.
    “Mutluluğu insanın içine sakla, oraya bakmayı akıl edemeyen bulamaz. Yaşamı boyunca arar durur.”

    Özde olanı bir başka şeyden beklenti içinde yaşamak, varlığın hissedilemediği yerdeki yokluk…
    Ve
    Mana olan mutluluğun beklentisi içinde olmanın, mutsuzluk olduğunu düşünüyorum.
    Yazılarına devam. Emeğine teşekkür ederim.
    Sevgiler,

    AntwortenLöschen
  2. Avni baba, insan kendini ilk önce dışarda arar. O kendini göremez, ona kendini gösteren ayna gerekir. Bu nedenle herşeyi dışarda arar. Kendi yapabilme yetisinin farkına vardığı zaman, bakışı kendine döner. Yapabileceği konuda kendinde özgüven belirir. Herşey iyi gittiği zaman, çevresi ile barışık olduğu zaman, başkalarından korkmadigi zaman, insan mutlu olur diye düşünüyorum. Tabii ki bunları elde etmek için efor sarf etmesi gerekir, kendi "gücünün" farkına varabilmesi gerekir. Yani aktif bir fert olması gerekir, o kendi kendini üretmesi gerekir.

    Teşekkürler

    AntwortenLöschen