Samstag, 7. Februar 2015

Yaptığın işi sevmek

Einstein gibi zeki insanlara bakıldığında insan kendini cüce hissediyor ve hiç birşey yapası gelmiyor, çünkü ne yaparsa yapsın hiçbir zaman onun kadar başarılı olamamak insanı işe başlamadan yıldırıyor. Sonuç başarısızlık ile biteceğine göre insanın cesareti kesiliyor.

Burada sorun nerede? Bence bu düşünce tarzı en az üç sorun barındırıyor. Birincisi Einstein'i Einstein yapan son hali ile değerlendiriyor, o Einstein oluncaya kadarki emeği göz ardı ediliyor. Nietzsche'ye göre bir ormanın büyümesini görmek zor olurmuş.

İkinci sorun ise her ne kadar doğarken "iyi" genlere sahip olunsa bile o genleri dışardan etkin hale getirmediğimiz zaman o genler işlevini yitirirler. "Use it or loose it", yani "ya kullan, ya da kaybet". Gerçek potansiyelimizi keşfetmek için çaba göstermek ve çok şeyler denemek gerekir, çünkü çoğumuz önceden gerçek potansiyelimizin ne olduğunu bilmiyoruz. Bu sebeble aradığımız prensesi bulmak için çok kurbağa öpmek gerekiyor.

Üçüncü sorun ise çıtayı baştan yüksek tutmanin handikap olabileceği. Birşeye başlamadan önce kendini dünyanın en zeki insanı ile kıyaslamak işe başlamadan önce baştan yenilgiyi kabul etmek demektir. Bu nedenle çıtanın yüksekliği kendi yapabileceğin seviyede olmalı.

Bu sorunların kökeninde kıyaslama sorunu yatar. İşe başlamadan önce kendinin nerede olduğunu bilmek işe devam edip etmeyeceğine karar verir. Çıta yüksek tutulduğu için de başlamanın bir anlamı kalmaz.

Kıyaslama yapmadan Çinli olduğunu zannettiğim bir atasözünün "her seyahat ilk adımla başlar" söylediği gibi, işe başlamadan önce o şeye yatkın olup olmadığımızı bilemeyiz. İlk adım atmadan önümüzdeki dağın zirvesine bakarsak, o bizi yıldırır. Seyahate koyulmadan, biter.

Neye yatkın olduğumuzu bilmiyor isek çok şeyleri denemeliyiz. Bir şeye yatkın olup olmadığımızı ancak be ancak o şeyi yaparak anlarız, yapmadan fikir yürütmek hayal ürünüdür. Yatkın olduğumuzu o şeyle meşgul olduğumuzda zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor isek anlarız, yani yaptığımız işi seviyor isek zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyiz. Bu sebeble potansiyelimizi keşfetmek sevgili aramakla eşdeğerdir. Sevgiliyi bulmak için bazen çok kurbağa öpmek gerekir olduğunu söylemiştik.

Her öpüşme ile kurbağa sevip sevmediğimize karar veremeyiz. Belki de ilk gördüğümüzde aşık olmuşuzdur ama onu yakından tanıdığımız zaman umduğumuz zevki alamayız. Bunun tam tersi de olabilir, mesela kurbağayı öpmekten çekiniyor olabiliriz. Bazen de gözümüzü yumup öpmeliyiz, çünkü ilk zamanları zevk vermeyen birşey sonraları bizi cezbedebilir.

Sevgilimizi bulacağımıza güvenmeliyiz, aslına bakılırsa sevgiliyi bulup bulmak pek de önemli değildir. Önemli olan şey sabredip yola devam etmektir. Sevgili karşımıza çıktığı zaman kendini gösterecektir, ama amaç sadece sevgili bulmak ise, yani kendimizi yola başlamadan sonuna odaklamış isek sürprizlere açık olmayacağız, seyahat ederken yolun sağını  solunu fark etmeyeceğiz ve bu da görüş alanını sınırlar. Sonuç ne olacaksa olsun, özgüven ile yola başlamak gerekir. Zaten deneyim yolda yapılır.

4 Kommentare:

  1. Selam Turan,

    İç içe konuların anlatımındaki emeğine teşekkürler. NUR OL...
    Sevgiler

    AntwortenLöschen
  2. Avni baba, değerli buldu gun için çok teşekkürler.

    AntwortenLöschen
  3. Düşüncelerine, emeklerine ben teşekkürler ederim.
    Sevgiler...

    AntwortenLöschen