Samstag, 6. September 2014

İnançlıların inanmayanlardan daha fazla bilime sarılması

İnsan ne bildiğini nerden bilir? Eğer bildiği şeyler özdeşleşmiş ise ne bildiğinin farkında değildir, zaman ve mekan uygun olduğu anda o bilgisi kendini gösterecektir. Bisiklet sürmesi de buna benzer bilgi örneği olabilir. Ona, düşmeden bisikleti nasıl sürebildiği  sorulduğunda, onu aciklayamıyacaktır. Bisiklete bindiği andan itibaren ne yapması gerektiğini otomatikman yaptığı icin, sürmeyi o içselleştirmiştir. Dile dökülen bilgilerle dinleyen, dinlediği bilgi ile bisiklet sürmeye kalkıştığı anda o bisikleti süremiyecektir, çünkü bazı şeyler deneyerek öğrenilir. O henüz birşey deneyimlemiş değildir, bisiklet üzerinde nasıl denge kurulduğunu düşe kalka, düşe kalka kendisi deneyimleyerek öğrenecektir. 

Diğer tarafta ansiklopedik bilgi dediğimiz türden bilgiler vardır. Onlar hatırlanabilir ve açıklanabilir bilgilerdir. Bunlar dil ile ifade edilir bilgiler olup, deneyim ile pek alakalı olmayanlardır. Mesela Türkiyenin en büyük dağı sorulduğunda Ağrı dağından başka bir yanıt olmaması gibi, veya Türkiyenin başkentinin Ankara olduğu gibi bilgiler.

Bu iki tür bilgilerin haricinde tam kesin belli olmayan, yoruma tabii bilgiler de vardır. Bu olgulara ne kadar bilgi denilir, tartışma konusu olabilir, çünkü çekiciliğini açıklayıcı oluşundan daha çok represente ettiği arka plan teorisinin çekiciliğinden alır. Burada doğruluk aranması yerine uyumluluk aranır veya yorumlamak için baz alınan teorinin çekiciliği ön plandadır. Teoriye inanan teorinin öngördüğü seyi sorgulamaktan kaçınır olmasi, teoriye leke düşürmek yerine gerçek olguyu görmemezlikten gelmesi, teori körlüğüne sebep olur. Teoride uyumluluk arayan biri daha fazla esneklik gösterecek ve kesin birşey aramaktan kaçınacaktır.

Yoruma tabii olmak demek herşeyin geçerli olduğu anlamına gelmez, herşeyin relatif (göreceli) olduğu anlamına hiç gelmez. Herşeyin göreceli olması demek hiçbirşeyin yanlış olmadığı anlamına gelir ki o zaman da herşey serbest olacaktir. Öldürmek dahi teorik anlamda nedenselleştirilebiliyor ise doğru kabul edilmesi gerekecektir. Bu da kabul edilir bir durum olamaz. Her ne kadar gerçek doğru bilinmese bile bazı yorumların daha uygun, diğerlerinin ise alakasız olduğunu göstermek mümkündür. Bir yorumun diğerinden daha uygun olduğunu o teoriye olan inançla gösterilemez. İnanç bu bağlamda kıstas alınamaz bile. O teorinin doğruluğunu ancak uyumluluk veya geleceğe yaptığı öngörülerle test etmek mümkün olabilir.

İnanan, kavrayamadığı şeye inandığı sürece ona güvenmek zorundadır. Bilimsel metod da kavrayamadığı şeylerden biridir. Bir inançlı için bilim de yerinden sarsılmaz doğrular üretiyor olup, onun ürettiği bilgilere tüm gücü ile sarılması gerektiğine inanır. Bilim adamı için yaptığı şey sadece bir çalışma hipotezidir, belki iyi bir yorum sergilemiş olabilir ama bunun geçici olduğundan kuşkusu yoktur. O bilir ki şu anki test metodları ile geliştirdiği hipotez iyi sonuçlar vermektedir ama yaptığı şeyin sonsuza dek çürütülemiyeceği kanısıyla hiç aynı fikirde değildir. Bu nedenle bulgulara temkinli yaklaşır. İnançlı kişi temkinli yaklaşmaktan çok uzaktır, onun için ya doğru veya yanlış vardır, ortada gri bir tonun olabileceğini hesaplayamaz. Bu nedenle bilim adamının bulgularına bilim adamından daha çok sarılır o.

İnanç süreci ile yeni bir teori geliştirme süreci çok değişiktir. Yeni teori geliştiren o teoriyi geliştirene kadar hangi yenilgilerle karşı karşıya kaldığını çok iyi bilir. Diğeri herşeyin üzerine hazıra konduğu gibi teoriye de hazıra konar ve o geliştirme anındaki güçlüklerden habersizdir. O emek vermediği için bir şeyin nasıl büyüdüğünden haberi yoktur, belki de bir anne babanın büyüttüğü çocuktan ayrılmak istemeyişi bir teoriyi geliştiren gibi emeğin değerinden anlıyor olmasından kaynaklanabilir. Büyütülen şey ortak mal olacağı için onu çocukların erişkin dönemde bırakıldığı gibi bırakılması gerekir, aksi halde o da totem haline gelir.




Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen