Samstag, 13. September 2014

İyi karar vermek dönüştürür

Gelecek, potansiyel havuzu gibidir, biz bu havuz içinde yaptığımız seçim ile yeni potansiyele kendini ifade etme fırsatı tanıyoruz. Bir ağ noktasını düşünün, orada oturan biz diğer noktalara açılan ilişki ağını saçan biri olarak düşünün. Ağ noktalarında diğer insanların seçimi ile buluşup belli bir süre aynı yolda yaşamak mümkün, ama yine alacağımız kararlar bizi başka noktalara sürüklüyor. Biz bir noktadan diğerine aldığımız kararlarla ilerliyoruz. Bu nedenle o zamana kadar aldığımız kararlar bizi takip etmek için ip ucu verebilir, sonradan neden o kararı verdiğimiz anlaşılabilir ama karar verme anında hangi kararın verileceği bilinmez. O zamanki duruma ve şartlara bağlıdır hangi kararın verileceği. 

Karar alırken seçim yapmak çok şeylere bağlıdır, tek bir faktöre bağlı olduğu söylenemez.  Kahnemann'a göre insanları etkileyen iki sistem var, birincisi hızlı çalışan, bilinçaltında benliğini sürdüren sistem. Burada duygular, otomatikleşmiş deneyimler saklı. Asıl kararların burada verildiği söylenir. İkinci sistem akıl sistemidir. O sistem kontrol edendir. Bilinçaltı ile alınan kararları veto etme hakkına sahiptir veya karar hoşuna gidiyorsa vereceği kararın ne kadar iyi olacağına dair bizi rahatlatıcı hikayeler uydurmakta meşguldür. Uydurduğu hikayelerle bir nevi rahatlatma görevini üstlenir.

Aslında karar almak için sadece kendi duygularımız (birinci sistem) yetmiyor. Karar alırken sadece kendi deneyimimiz ön planda olmuyor, dışardan bize gelebilecek tepkileri de göz önünde bulunduruyoruz. Yani karar almak sadece birey işi değil, toplumsal bir faliyet haline de gelebiliyor. Bize ne derler? korkusu karar verme anında baskın çıkabiliyor, bu konumda sistem 2 herşeyi üstlenmiş oluyor. O herşeyi tartıp son anda bir karar veriyor. Tabii ki bu karar kendi duygularımızla uyuşması gerekir, uyuşmadığı anda ikilem ve vicdan azabı yaşarız. 

Bunların toplamının sonunda insan iyi bir karar vermeye çalışıyor, kararın iyi olmasında kendini akıllı, kötü gittiğinde de kendini kötü hissediyor. Sonuca odaklı düşünüldüğünde her iyi sonuç veren kararı kendimize atfediyor, kötü gideni ise başkasına veya başka güçlere. Herşeyin iyi düşünülmesi halinde bile şansın rolünü unutmamak lazım. Bu nedenle aslına bakılırsa sonuç pek de önemli değildir. Ne kadar sonuç kötü olmuş olsa da, iyi bir incelemeden sonra aslında gidilen yolun doğru olduğu görüldüğü anlaşıldığı zaman, teoriyi tamamlamak için mesela tesadüf faktörünün de teoriye dahil edilmesini öğreneceğiz. Bu anlamda yaptığımız hata teoriyi tamamlamak için şarttı. Gelecekte belki daha değişik parametrelerin göz ardı edildiği adım adım ortaya çıkabilecek ve onlar da teoriye dahil edilecektir. Teorinin gelişmesi ile bizim de teoriye olan tutumumuz değişecek, olaylara daha esnek tavır sergileyecek ve kendimiz de değişim göstereceğiz. Sonuç odaksız kararlar kişiyi dönüştürme amaçlı olmalıdır.

Yukarda karar ağlarından ve ağların ucunu oluşturan  noktalardan bahsettik. Her noktayı teşkil eden insan içinde bulunduğu ağı yorumlamak zorundadır. İşte ağ denilen şey bu yorumlardan oluşur. Ağ zannedildiği gibi sabit değişmezlerden oluşmaz, o sürekli kendini yeniler. Eski ağlar yerini yenisine bırakır. Yeni ağlar da yeni problemler getirir ve yepyeni belirleyici ağlar gerektirir. Yeni ağın doğması hiç bir zaman sona ermez. Ancak ağlar sabit kılındığında tek bir yorum hakim olur ve her yeniliği önler. Her yaşayan canlı kendi ağını kurduğu sürece kendini canlı hisseder. Amaç sağlam bir ag kurmak değildir, bu zaten doğanın kendine aykırıdır, amaç ağların kendi kendini yenilenmesine umutlu bakmak ve bu cesareti içinde hissetmektir. İşte bu cesaret insani içten dönüştürebilir. Dönüştüğü sürece de karar verme cesareti ve kendine güveni de artacaktır.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen