Sonntag, 18. Januar 2015

Entelektüellerin suçu


Entellektüellerin suçu halkı belli bir beklenti içine sokup bu beklentiyi karşılayamaz olmalarında yatıyor. Kendileri için atfedilen imaj, herşeyi bilen, çalışkan, bencil olmayan ileri görüşlü insanlardı. Ama bunların hiç birini karşılayamaz olunca bu söylemlerin içi boş kelimelerden ibaret olduğu meydana çıktı. Içerilikten çok forma önem veren, şablonların arkasında gizlenen bir grup üretilmiş ve yarattıkları imajın gölgesinde yavaş yavaş tükenen bir grup üretilmiş oldu. Bu durum ne kadar iyi gidebilirdi ki? Taa ki ortaya birilerinin çıkıp "kral çıplak" demesine kadar. Tüm çıplaklığı ile ortada kalan kesim inanırlığını yitirdi, yerini yeni bir gruba teslim etmek zorunda kaldı. Her ne kadar eski gruba alternatif olacaklarını vaat etseler de onlar da kendilerine uygun şablon bulup belli bir zaman büyük bir kitleyi arkasından sürekleyeceği anlaşılıyor.

Genel hat böyle olunca gerçek anlamda suç nedir? Entellektuellerin suçu iki türlüdür. Birincisi, vaat ettikleri şeyi yerine getiremeyip onlara umut verenleri hayal kırıklığında bıraktıkları için suçlular. Eski dini betimlemeye alternatif olarak akıl ile inşaa etmeye çalıştıkları yeni bir yaşam şekli sunmayı vaat etmişlerdi. Oysa ortaya çıkan şey şekilcilikten, güzel görüntüden başka birşey değildi. Çok biliyorlar diye tüm gücün ellerine verilmesine rağmen, o güç taptıkları gücü daha da güçlendirmek icin kullanılmıştı, onları daha da erişilmez kılmıştı.

Ikinci suç diyebileceğimiz suç dışa verdikleri sinyalin yanında kendilerinin de verdikleri sinyale inanmaları ve dolayısı ile asıl hedefi gözden kaçırmaları idi. Asıl hedef aklın bireyi özgür kılmasına yaradığı idi. Özgür olmak yerine, kendisini gücün kölesi haline getirip efendi-köle rolüne bürünmesi idi. Onlar geçmişteki var olan sistemi devam ettirdiler, taa ki başka birilerinin gelip güç meselesini tekrar eski haline getirmesine kadar. Kapalı seçilde yürütülmek istenilen güç meselesinin yerini açık güç göstergesi aldı. Gücü sembol eden eski zırhlı askerlerle tören alayı düzenlemek, eski gücün garantörü olduğuna işaret etmek içindi.

Sürekli başkasından medet uman halk icin birşey yine değişmedi. Onlar kaderini başkasının eline bırakmıştı. Oysa entelektüellerin yapması gereken şey, insanları kaderinin mimari olması gerektiğine inandırıp inisyatifi eline aldırmak olacaktı. Herkesin birey olarak eşit hakka sahip olduğu, dolayısı ile fikir edinme ve belirtme özgüvenin önemine işaret etmek olacaktı. Kendisinin başkasına nasıl davranması gerektiği, başkasının kendisine nasıl davranmasını istemesi ile aynı orantıda olduğunu anlatmak olacaktı. Insanların bir arada yaşaması için herhangi bir yüce güce ihtiyaç olmadığı, sadece birbirleri ile konuşabilmenin yeterli olduğunu göstermek olacaktı. Insanı insan yerine koymak ve konulmanın ne kadar önemli olduğunu kavramak olacaktı. Insan yerine konulmayan eninde sonunda isteğini herhangi şekilde ifade edecektir, belki de şiddete bile başvurarak.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen