Sonntag, 26. Oktober 2014

Tutarlı olmak

"Sözünde, özünde bir olmak" tutarlılıkla alakalıdır. Sözü ile davranışı bir olduğunda o kendisi ile uyumludur, o istikrarlıdır. Hayatta belli bir yol alabilmek için istikrarlılık çok önemlidir, sadece kendisi için değil, çevresi için de güvenilir ve örnek alınır bir şahıs olacağı için.

Tutarlı olmayanların tavrı yetiştirdiği çocuğa da yansır. Sözünde durmayan biri yetiştirdiği çocuk için de pek güvenilir biri olamaz. Büyürken o çocuğun ilk örnek alacağı kişiler ona en yakın olanı olacağı için tutarsız ebeveynlerin çocukta bıraktığı izlenim de tutarsız olacaktır. O kendine örnek olan ebeveynlerin hayatını kopye edecek, onlar gibi davranmaya çalışacaktır. Tutarsız davrananların arasında büyüyen tutarsız olacaktır. O tutarsız olmayı normal hayatmış gibi algılayacak, bu nedenle de kendi kendisi ile sürekli çatışacaktır, ama bu çatışmanın nedenini anlamayacak, o nedenle de çözüm sunamayacaktır.

En tutarsız ve en sık gözlemlenen davranışlardan biri çocuğa okumasını tembih etmektir. Kitap yüzü hiç görmeyen birinin, boş zamanlarını sürekli ya televizyon izlemekle veya kahvede oyun oynamakla geçirirken, verdiği öğüt ne kadar tutarlı olur? Çocuk gerçeği anlamayacak mı? Asıl amacın kitap okumaktan çok başka şey olduğunu anlamayacak mı?  Eğer gerçek amaç kitap okumak olsaydı ilk önce öğüt verenin kendisi okumaz mıydı? Okumadığına göre verilen örgütlerin beş para etmediği anlaşılacaktır. Ebeveyn belki de kendi özlemini çocuğunda gerçekleştirmek istiyor, bu yüzden tek övünme kaynağı çocuğu olarak bakıyor olabilir. Ne kadar hayalini gerçekleştirememiş olsa da, başarılı bir çocuğu yetiştirmenin vereceği tat bir o kadar da tatlı  olacaktır. Başkasının bakışını zevkle kendi üzerinde hissedecektir. Ebeveynin komutu çocuğu baştan sağnak için de olabilir. Belki televizyon izlerken rahatsız edildiği için çocuğu baştan sağnak isteyebilir.

Gerçek anlamda çocuğun okumasını istemiş olsaydı komut vermesine gerek kalmazdı, çünkü kendisi de zevkle okuyacağı için çocuğa okumak için güzel bir ortam hazırlamış olurdu. En azından okuduğu kitaplar üzerine bahseder, duyduğu güncel olayları hep beraber irdelerdi. Açık görüşün aile kültürü haline gelmiş bir ortamda çocuğun da gördüğünü taklit etmekten başka yapacak birşeyi kalmazdı.  O da merak etmenin ve okumanın yararını deneyimleyerek kavrayacaktı. Öyle olmadığı için de çocuğa öğüt vermenin bir anlamı olmaz. O yapılması gerekeni kendi isteği ile zaten yapardı.

Ortamın uygun olmadığı durumlarda, fikir üretmenin anlam taşımadığı ortamlarda oku komutu bir anlam taşımaz. Fikir yürütmenin anlam taşıdığını o çocuğa değer vererek, ona cesaret vererek gösterilir. Özgüveni gelişen, özgün fikir yürütme cesareti geliştiren birine öğüt vermenin pek anlamı olmaz. O zaten içinden geldiği gibi tartacak ve öyle davranacaktır. O tutarlı olmasını yaşayarak öğrenecektir. Aksi halde kendi fikrini söyleyemeyen sadece kendinden bekleneni söyleyen ve olmadığı gibi görünmeye çalışan biri olacaktır. O tutarsız olmayı, hem başkasını kandırmayı hem de kendini kandırmayı adet edinecektir. Tutarsız bir ortamda tutarlı davranmayı istemek yine tutarsızlıktır. Başkasından tutarlı olmasını istemek için isteyenin tutarlı olması gerekir.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen