Freitag, 13. Dezember 2013

3 P’den (Philister, psikiyatrist ve placebo)

Nietzsche der ki: Rahatina düskün ve mutluluk istiyorsan, inan, hakikatin çömezi isen, arastir. (willst Du Seelenruhe und Glück erstreben, nun so glaube, willst Du ein Jünger der Wahrheit sein, so forsche.)
Insan inanc ve arastirma yelpazesinin arasinda gelip gider. Hayata durusu onu bir secime zorlar. Secimi bilinmeyene karsi sergiledigi tutuma göredir. Esrarengiz sir karsisinda saskina dönenin paralüz olmasi, onu teslimiyetci bir tutum izleyemeye zorlayacaktir. Her gördügü seyde o sirrin ifade edilis seklini algilayacaktir ve saskinligi biraz daha artacaktir. Saskinligi arttikca da tutumunun ne kadar dogru oldugunu görecektir. Kendi kuyrugunun pesinde kosan köpek gibi o kendi etrafinda dönmeye benzer. Kuyrugu gördügü icin mi döner, yoksa döndügü icin mi kuyrugu sallanir, belli degildir.

Diger tarafta ayni sir karsisinda sasiran ama baska bir tutum sergileyen biri vardir. O inancli olan gibi edilgen bir hayati secmez, kendi dogasi geregi ile gördügü seyin arkasindaki sir onun etkin bir hayat secmesini zorlar. Sir onu kendine ceker, elinden baska sey gelmez. Sir perdesini indirmek ister. Sunulmus bir hayati kabul etmez, o kendi gücüne güvenip kendi hayatini sekillendirmek ister. Hayati en iyi sekilde sekillendirmek ona anlam verebilmekte yatar. Distan verilen anlam ona birsey ifade etmez. Hayatin sanatcisidir o, kendi hayatinin sanatcisi. Ayni sanatci gibi o da denemekten korkmaz. Bicilmis hayat hayat degildir. Ne kadar baskalarinin hayatini örnek alsa bile kendi hayatinin baska türlü olacagini bilir. Deneyerek sorumluluk alir. Denedikce de sirdan bir parca koparir. Her deneme ile attigi adimlar daha da saglamlasir. Kesin bir bilgisi yoktur ama icinden bir ses onu dogru karar vermeye iter. Belirsizlik icinde icinde ona yol gösterici bir ses gelismistir. Iyiyi kötüyü ayirt ettiren, güzeli cirkini secebilen bir ses.

Inacli insan istekten kacinir. Devasa bir sir karsisinda istemenin ne anlami var, diye düsünür. O kendinden istenileni yerine getirmekle hükümlüdür, o biat eder. Kendini mükemmel bir saatin icinde kücük bir cark olarak görür. O sadece isler. Islerligi yitirdigi zaman hayatta anlamini yitirir. En belirgin sorulardan biri: Neden bendir? Her yönü ile sofu bilinen Hiob’un cezalandirilmasina anlam veremez. Iyiyik ekenin neden kötülük bictigini anlayamaz. Herseyi iyiye baglayacak bir yorumlayiciya ve tekrar hayatini raya oturtacak birine ihtiyaci vardir. Kendine verilen cevaplar ile yetinir ve kendini avutmaya calisir.

Hayat sanatcisi olan da anlam veremedigi seylerle karsilasir. Onun verdigi tepki ama biraz daha degisik olur. Karmasa karsisinda bilgisinin az veya o zamana kadar bilgi zannettigi seylerin parcalandigini görür. Onun da inancli gibi yardima ihtiyaci olabilir ama o yardim edenden nasil kendi kendine yardim edilmesi gerektigini ögrenir. Onun alacagi cevap kendi kisiligine aykiri bir cevap degildir. Cevabi yardim eden sayesinde kendisi bulur. Bu nedenle de o cevapla özdesmis olur. Buldugu cevap onu bir adim daha ileri gitmesini saglar. Yardim eden sayesinde dügümlenmis bir olgu kendiliginden cözülür. Bir daha kendine ihtiyac duyulmayacak sekilde yardimci olur.

Diger tarafta inancli sürekli kendisi yerine yorum yapana ihtiyaci vardir. Denemeden mahrum kalan sürekli deneyim yapmislara ihtiyaci olacaktir ve kendini böylece ona baglamistir. Hayat sanatcisi kendi yorumlamayi tercih eder. Onun ana amaci bagimsizliktir. Bagimsizlikta kendi kendini kesfetme sansi bulabilir. Bu nedenle „Neden ben?“ diye sormaz. O basina gelenin nedenini arastirir ve ayni hataya bir daha düsmemeye calisir. Her yeni olan onun icin yepyeni bir ögretidir.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen