Insan ahlak kurallarini irdeledigi zaman ona nasil davranmasi gerektigini cevresi tarafindan verildigini anlar. Ne kadar diger insanlarla empati kurma yetisi gelismis olsa da baska insanlarla bag kurma becerisi o kurallari ne kadar icsellestirdigine baglidir. Toplumda bir fert olarak o kurallari bilmek yeterli degildir, o kurallari isteyerek yerine getirmek önemlidir. O kurallar otomatikmen uygulandiginda o fert toplum icerisinde en az problem yasayacaktir. Hatta bazilari basarili olmanin yolunun o kurallari icsellestirme derecesine bagli oldugunu iddaa ederler.
Kurallari icsellestirmek icin o fertin icindeki tüm direnclerin kaybolmasi gerekir. Yani o fertin istegi ile ona distan mal edilen istekler arasinda hic bir ayrim olmamalidir. Artik o fert belli bir zamandan sonra ondan beklenen seyleri kendi istegiymis gibi zanneder. Böyle fertlerden olusan toplum uyumlu toplumdur.
Yapmalisin komutu kendi istegi ile cekiskiye düserse o fert kendi icinde catisma yasar. Toplum bu durumlari önceden bildigi icin gereken önlemi almistir. Kendi istegine yenik düsenler o toplum icinde egoist olarak damgalanirlar ve bu da o fertin kendi kendini suclu duymasina yol acar. Istedigi icin o artik sucludur, cünkü kendisi "dogru" olana karsi hareket etmestir.
Bu durumda ne yapmali? Eger o ahlak degerleri dini degerler ise o sahis hem toplum kurallarina karsi cikmis olacak hem de dini degerlere. Istemek gercekten suc mudur? Yasamak kendinden istenileni mi yerine getirmektir, yoksa istegin dogrultusunda kendi potansiyelini bulmak midir?
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen