Freitag, 13. Dezember 2013

Paylasmak ve bilgi üzerine


Bilgi genelde paylasilabilen ve paylasilamayan bilgi diye ikiye ayrilir. Ikisi de bilginin tek basina olusamiyacagi kanisini destekler. Insanin baska insanlara gereksinimi oldugu kanisini tasir. Paylasilabilen bilgi dile düsen deneyimlerdir. Bilgilerin dogruluk payi vardir. Onlar baskalari tarafindan da test edilmis olmalari gerekir. Bilgi baglantisiz gibi gözüken objeler arasinda bag kurar. Kurulan bu bagin test edilebilir ve cürütülebilir olmasi gerekir. Cürütülemeyen fantazi ürünlerine bilgi denmez. Bir de bilgi ile enformasyon arasinda ayrim yapmak gerekir. Enformasyonun dogruluk payi yoktur. O sadece objenin durumu hakkinda bilgi verir. Enformasyon degerlendirmez. O bir olayi nasil gerceklestiyse öyle vermeye calisir. Baska olgularla bag kurdugunda toplanan enformasyonlarla bilgi üretilir. Bilgi disarda degildir. Bilgi aktif rol üstlenen fertlerin girisimi ile gerceklesir. Bilgi degerlendirir. Degerlendirdigi gibi kendisi de baskalari tarafindan degerlendirilir. Bilgide dogruluk payi aranir. Onun bir „ise“ yaramasi gerekir. Dogru olan bilgiler bir „ise“ yarar. Yaramayanlar da tarihin derinliginde kaybolur.

Paylasilamayan bilgiler deneyimler ve tecrübelerden olusur. El sanatlarindan tutun cogu becerileri bu tür bilgilere saymak dogru olur. Bu tür bilgiler dile dökülemeyen bilgilerdir. Ne zaman ve nasil ögrenildigi unutulmus ama her anda „el becerisi“ ile disa cikabilen bilgilerdir. Ögretilirken göstererek aktarilir. Cömez ustasindan taklid ederek ögrenir. Bisiklet sürmesini ögrenirken teorik aldigimiz dersler bisiklete bindigimiz zaman yeterli gelmez. Dengeyi saglamayi ancak bisiklet üstünde ögreniriz. Piano calmasini bilen bir usta nasil caldigini bilmez. Onun parmaklari adeta akillidir, nereye ve hangi tusa vuracaklarini kendileri bilirler. Nasil yapildigi üzerine düsünmek o bilgilerin disa cikmasini önleyebilir de. Kirk ayaga nasil bacaklari birbirine dolasmadan yürüyebildigi sorulmus, düsünmeye baslamis ve bacaklari birbirine takilmis, düsmüs.

Dile düsmek degerlendirmektir. Her terimin tarihi vardir. Her terim tarih icerisinde deger almistir, ona deger yüklenmistir. Tarihsiz terimler düsünülemez. Düsünülse bile onlara „deger almistir“ denmez, onlara dense dense „deger yüklenmistir“ denir. Deger almak ortak uzlasi gerektirir. O cogu saldirilara basari ile karsi gelmistir. O ayakta durmayi basarmistir. Onun belli bir dogruluk payi vardir. Deger yüklemelerin tarihi gecmisi yoktur. Arkasinda „Bu böyledir ve böyle olacaktir“ mantigi yatar. Gecmis ile ilgilenmez, o gelecegi belirlemek ister. Deger yüklemekle o seylerin sadece o sekilde görülmesi istenir. Cürütülemez ve test edilemez. O ancak kabul edilir.

Dilin zenginligi bilginin zenginligi ile es ese gider. Bilgi olgulari kategorize etmek ise ve her kategori de isimlendirme ise, böylece hem bilgi artmis hem de dil zenginlesmis olur. Bilginin artmasi ile yeni gereksinimler ortaya cikar ve her gereksinim yeni ismi gerektirir. Zaman icerisinde tutunabilen isimler kabul görmüstür ve ortaklasa gerceklige isaret eder. Her toplumun degerlendirme ve isimlendirme sartlari degisiktir. Ne kadar degisik dillerde bazi degerler örtüsmüs olsalar yine de her toplumun önemsedigi degisik bazi olgular vardir. Bu nedenle bir dilden digerine tercüme kolay olmaz. Bir dilde bahsi gecmeyen olgularin karsiti diger dilde olmayabilir. Iyi yabanci dil bilenler bunun farkindadir ve konusurken bir dilden digerine tercüme etmeyi yeglemezler. Onlar kaldiklari dilde düsünmeye calisirlar.

Paylasilabilen bilgilerin en az iki önemli görevi vardir. Birincisi bilgi diye vaat edilen olgularin test edilebilir, digeri ise bilginin suratle aktarilabilir olmasi. Bilginin aktarilabilir olmasi ve insanin aktarmaya yeltenmesi bu iki ayri bilgiyi birlestirir. Disardan edinilen bilgi o sahis ile alakali degildir. O sahis ile özdesmemistir. O sahis o bilgi ile oynamasi gerekir, oynadigi müddetce o bilginin eksik yerlerini kavrar ve o bilgi deneyimlenmis olur. Diger insanlara ögretmeye kalktiginda kullandigi terimlerin anlasilir olup olmadigini anlar. Anlasilmama durumunda baska anlatim yöntemi dener ve kendisi icin de yep yeni imkanlar dogar. O zamana kadar kendisinin bile düsünmedigi seyleri anlatirken farkina varir. Baskasina ögretirken o ayni zamanda kendisi de ögrenir. Ihtirazlara cevap vermeye calisirken yeni yollar kesfeder veya savundugu fikrin noksan yerlerini fark eder. Bilgi bilgi olmak icin görücüye gitmek zorundadir. Görücüde bilgi deneyim kazanir. O artik ezberlenmis bilgi degildir, o sahsin kendisi ile yogrulmus bilgidir.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen