Freitag, 13. Dezember 2013

Bir dil gelisme nasil gösterir?

Dil ile düsünce arasinda büyük bir bag vardir. Düsünceyi bicimleyen dil olmadigi zaman o düsünce paylasilmayacaktir ki o takdirde düsünceden bahsetmek dogru olmaz. O olsa olsa bir sezinti olur ama yine de o sezintinin bilince intikal etmesi icin dile gereksinim vardir. Dil Wittgenstein’in da dedigi gibi konusmak icindir, konusulamayan seyler icin susmak gerekir („Wovon man nicht sprechen kann, darüber muss man schweigen.“). Dilin ötesinde kavramlara sigmayan seyler üzerinde sadece sezintilerimiz olabilir, dilden baska seylerin olmasi gerektigi konusunda hissimiz olabilir ama bunlar paylasilmadikca düsünceye düsmüs olmaz.

O halde dil bilinmeyenler ile bilinenler arasinda ayrim yapar. Her bilinebilen seyin bir ismi olabilecegi gibi, her isim de o seyi var eder. Isimlendirilmis seyler bilinenler kategorisine düser. Dil bilinen seylerin sinirini belirler. Dil ile betimlenemeyen seyler yok sayilir. Dil seyleri kavramak icindir. Kelimesi irtibari ile “kavramak” “elle tututmak” da anlamina gelir. Bir sey kavrandigi zaman o sey elle tutulur, dünyaya düsmüs hale gelmis olur. Dil seylerin fotografisini ceker. Dil o seyi arkaplandan ayirir ve önplana gelmesini saglar. Her öne gelis bir anlam veristir, bir anlamlandirmadir. O halde dilin hacmi o kültürde yasayan fertlerin anlam verme yetisini ölcer. Ne kadar kapsamli olursa bir dil, o kadar o dille ayrintili düsünme saglanir.

Dillerin degisik kapsamli olmasi o dildeki yasayan insanlarin verdikleri anlama baglidir. Gereksinim duyulmayan seyler o dilde yok sayilacagi icin dil gereksinim ile gelisir. Eskimolarin „beyaz“ kelimesi icin yüze yakin ayri kelime kullandiklari söylenir. Bu ayrim onlarin gereksiniminden dogar. Eger bir eskimo her tarafin beyaz oldugu yerde beyazi griden ayiran tonlari fark edemiyecek durumda olursa ve bunu tanimlayamazsa bulundugu ortama uzun süreligine ayak uyduramiyacak demektir. Beyazi diger tonlardan ayirmak onun icin hayati önem tasir.

Ayni eskimo cöle yerlestigi zaman cöldeki diger sicak renkleri betimleyici sifatlara sahip olmayacagi icin cölde kaybolma riski yüksek ve diger insanlarin düsüncesini kavramada zorluk cekecektir. O yeni ögrenecegi cöl özelliklerini betimleyen kelimelerle yeni görüse (gerceklige) sahip olacaktir. Ne kadar yeni terimlere sahip olursa o olgulara dikkati daha da artacaktir. Onun icin kutuplarda yasarken ihtiyaci olmayan seyler cölde yasamaya basladiktan sonra var olmustur. Yeni ortam ile gelen ayrim bir nevi seyleri yoktan var etmistir.

Dil ihtiyactan dogar ve gelisir. Bir dilin kapsami o dilde yasayan fertlerin ihtiyaci ile ilgilidir. Ihtiyactan dogan kesfedilmis yeni bir kategoriyi var etmek , onu düsünceye düsürmek icin yeni bir kelime gereklidir. O olgu o kelime ile animsanmaya basladigi zaman o toplulugun bir gercegi haline gelmis olur. Dilde gelisim bilinen seylerin sinirlarini zorlamakla katedilir. Gelisme bilinmezden bir parca koparmaktir, bilinen seylerin sinirlarini genisletmektir.

Bilinen seyleri en iyi hazifa eden sey kitaplar ve geleneksel, kültürel otaklasa yapilan etkenlerdir. Ortak etkinlikler hislere, kitaplar ise akla hitap eder. Dil ile betimlenen olgular kitapta saklanir. Bilginin kitapta hafiza edilmesi yeterli sayilmaz, o bilgiler hayatta yer almasi, insanlarin bir gereksinimi haline gelmesi gerekir ki bilinenlerin sinirlari zorlansin. Eskiyi anladikca eskinin yeni olgulari betimlemekteki siniri görülecek ve yeni terimler önerilecektir. Önerilen yeni terimlerin kabul görmesi halinde ortak deger olusup yeni gerceklik kabul edilmis olacaktir. Her kabul görüs ortaklasa gerceklik yaratmaktir.

Gereksinim o toplulugun alt tabakasindan gelir. Üstten koyma, zoraki terim belirlemeler gereksinim sonucu degildir. Yetmisli ve seksenli yillarda TDK bunu denemis ve basarili olmamistir. Üstten belirlenmis terimlerin kabul görmesi ile belli bir gercekligi o topluluga empoze etmek aynidir. Dil yukarda da belirtildigi gibi bir gercekligi yansitir. Dile hakim olmak demek o dildeki gercekligi belirlemektir. Üstten empoze edilen dil baskici toplumlarda, alttan üste dogru yayilan dil ise ortaklasa belirlenmis gerceklige isaret eder.

Bir dilin yetersiz olmasi o dilde dile getirilmek istenilen olguyu yabanci dilde aramaya neden olabilir. Yabanci dile yönelmek ayni zamanda moda da olabilir. Baska bir neden ise yabanci dilin irtibatinin yüksek olmasidir. O halde ana dili gelistirmek icin hangi nedenlerin rol oynadigini iyi arastirmak gerekir.

Bilim adamlarinin yabanci terim kullanmalari iki nedene dayanir. Bilim dilinin hakim oldugu dili konusarak herkes tarafindan anlasilir olma ve herkesi anlama istegidir. Bilim camiasinda söz sahibi olmak icin ayni dilin konusulmasi gerekir. Bazi terimlerin moda olmasi bir ayricalik saglamak icindir. Dil belli bir gercekligi yarattigi gibi bir toplulugu diger topluluklardan ayirmaya da yarar. Dil ayrim yapar. Ayni dili konusanlar kendilerini daha yakin hissederler ve ayni dili konusan bir grup olustururlar. Gruplasma ayni gercekligi paylasanlardan olusur.

Bir dilin irtibasinin yüksek olmasi o dilin sayesinde avantaj saglamak icin de kullanilabilir. Markalarin yabanci dilde olmasi kendi dilinin o ülkede pek güvence yaratmadigina isaret de edebilir. Yabanci isimlerle kendi ülkesinde daha iyi bir pazara ulasacagini düsünenler ana dile karsi olan güvensizligi secmeyeceklerdir. Arzulari bulundugu ülke sinirlari disina tasmak ise her dilde anlasilir bir marka secmek zorunda kalacaklardir.

Uluslar arasi hakim bir dilde betimlenecek bir “gerceklik” tüm diger insanlari da etkileyecegi icin o dil ayni zamanda “silah” olarak da kullanilabilir. 19’ci yüzyilda en güclü ekonomiye sahip sayilan Inglizler daha yeni gelismekte olan Alman ürünlerinin irtibasini kirmak icin “Made in Germany” terimi yerlestirmek ve kendi ürünlerini korumak istemislerdir. Su anda ise ayni terim tüketim ürünlerinde güvenirligin simgesi haline gelmistir.

Görüldügü gibi dil belli bir toplulukta var olan gerceklige ve sinirlarina isaret eder. Bu sinirlari zorlamak o zamana kadar ki sinirlarin ne oldugunu bilmekle ve o sinirlari asma istegiyle gerceklesebilir. Iyi dil kullanmak o dili kullananin gerceklik derecesinin sinirlarini belirler. Dilin gelismesi ile gercekligin genislemesi ayni hizda ilerleyecektir. Düsünce bu gercekligin toplamidir. Düsünceyi genisletmek icin dilin sinirlari zorlanmasi gerekir.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen